12 Şubat 2009 Perşembe

Her Kaptan İçinde Olan, Dışarı Sızar

gulkabi_harun

Nefsinin esiri olan kimseler,
huzurun ne olduğunu ve nerede bulunduğunu bilmezler ve kıymetini de anlayamazlar.

Sa’di-i Şirazi hazretleri şöyle bir hikaye anlatır:

“Bir hükümdarın acemi bir kölesi vardı.
Bir gün bu köle ile gemiye binmişti. Köle o zamana kadar hiç gemiye binmemiş ve deniz görmemişti.
Gemi yolculuğunun birtakım sıkıntıları ve zorlukları vardı. Köle, gemi limandan ayrıldığı andan itibaren titremeye başladı.
Ne yaptılarsa köleyi sakinleştiremediler.
Gemide âlim bir kişi vardı. Hükümdara;

(Müsaade ederseniz ben onu susturayım) dedi.
Hükümdar da o zata izin verdi.
O zat, köleyi denize attırdı.
Köle birkaç kere suya battı, çıktı.
Geminin bir tarafına can havliyle tutundu.
Onu saçından tutup gemiye aldılar.
Bu olaydan sonra köle, köşesinde sessiz ve sakin oturdu.
Hükümdar âlimden bu işin hikmetini sordu.
O da;
(Köle suya girmeden evvel, gemideki selametin kadrini ve kıymetini bilmiyordu.
İşte huzurla, saadet ve sıhhat de böyledir.
Huzur içinde yaşayan, mesut olan, bir felakete uğramadıkça,
o huzur ve saadetin kıymetini bilmez. İnsan hasta olmadıkça da,
sağlığının kıymetini bilmez)
dedi.”

Netice olarak, içi aydın olan, huzurlu olan dışına ışık ve huzur verir.

Zira her kapdan, içinde olan, dışarı sızar…!

7 Şubat 2009 Cumartesi

Gülün Yolculuğu

gulunyolculugu

Bu yolda gidenler öyle iyi bilir ki Gülün Yolculuğunu…

Haydi bilmeyenlerle bir yolculuğa çıkalım beraber…

Önce bu yola talip olmak gerekir, yoksa gülden başka çiçeklerde var, dikensiz,isteyen onlara gidebilir…

Ama madem yolun gülün yolculuğuna benziyor, talebin onu istiyor, o zaman hazır ol, karşılaşacaklarına…

Yola başladık…

Yol dikenli, başladı bile seni incitmeye, canından can kanından kan damlar sızım sızım…
Yılmak yok devam,bak senden önce giden kardeşlerin var,
onlarda gidiyor ayakları kanaya kanaya, yürekleri sızlaya sızlaya…
Bak ufukta yeşil yapraklar var bunlar senin ailen,dostların sevdiklerin,
Çok sevdin hepsini değil mi?
Varını yoğunu vermek istedin, canını isteseler verirdin, o kadar çok sevdin , çünkü hamurunda SEVGİ vardı,VEDUD esması ağır basıyordu yaradılışında…
Bazen boynu bükük ayrıldın onlardan yada, onlar senden…
Bak yol devam ediyor ,gülün dalı uzun daha ,demek ki bitmedi bu yol daha…

Yine mi dikenler, ahh kanattı yine ayaklarımı .. olsun, alıştım acılara varsın kanatsın, yansın yüreğim…

Ağlarsın kimsenin görmediği yerlerde, ağlarsın doyasıya, yağmur olur söndürür yanan yüreğinin acılarını…
Elbet vardır bu yolun üzerinde olmamızın bir sebebi, Mevla’m hiç bir kulunu boş yere bir yerde bulundurmaz vardır bir hikmeti.

Yine kanıyor yüreğin
Artık ümidini kaybetmek üzeresin…
Oda ne farklı bir şey çıkıyor önüne, bu karşılaştığın yapraklara benzemiyor,bu farklı, sanki içinde bir sır saklıyor gibi…

Aman ALLAH’ım bu ne güzellik, nereye geldim ben, dersin…
Nedir bu kat kat kırmızı perdeler neyi anlatıyor sırrı nedir???…

Zorluklardan sonra gelen

ALLAH SEVGİSİ bu, ALLAH SEVGİSİ …

ALLAH’ı sevdin mi, ALLAH (c.c.) seni sevdimi kuluna eza etmez artık …

Rabbimiz (c.c.) bize dünyada iyiyi ahirette de iyiyi ver ve bizi ateşin azabından koru ..

Gönüllerimizi bilen Sen’sin, duâlarımızı kabul eyle Rabbim (c.c.) amin

Beyaz

vesonbeyaz

Duâ...

Yâ Rabbi! Sen benim Rabbim’sin, ben ise Sen’in kulunum.
Sen her şeyi Yaratıcısın, ben ise yaratılanım.
Sen rızık verensin, ben ise rızık alanım.
Sen mülkün sahibisin, ben ise kölenim.
Sen kuvvet sahibisin, ben ise âciz ve zelîlim.
Sen zenginsin, ben ise Sana muhtacım.
Sen ezelî dirisin, ben ise ölüme mahkûmum.
Sen bakisin, ben ise fânîyim.
Sen kerem sahibisin, ben ise kötülenmeye lâyığım.
Sen iyilik yapansın, ben ise kötülük işleyenim.
Sen affedicisin, ben ise günahkârım.
Sen büyüksün, ben ise hakirim.
Sen kuvvet sahibisin, ben ise zaîfim.
Sen verensin, ben ise isteyenim.
Sen emniyet verensin, ben ise korkanım.
Sen cömertsin, ben ise duâ edenim.

Ey merhametlilerin en merhametlisi!

Rahmetinle benim/bizim günahlarımı/zı affet. Suçlarımı/zı bağışla. Amîn.

Yüreğim Kıymet Bilene EMANET

yuregim

Susmalıyım belki de. Kefenleyip tüm kelimeleri, cümleleri, mısraları öylece gömmeliyim..

Mısır’ın zulüm abidelerine. Asiye’ce soyunup nefsimden Hira’nın tenhalığına çekilmeliyim sonra.

Kalbime inmeli KİTAP harf harf…

Meryem’i anan zihin Yusuf’tan öğrenmeli titreyen yüreğinden yüz çevirmeyi. Nuh’un sabrını, Zekeriya’nın duasını, Yunus’un pişmanlığını, İbrahim’in dostluğunu zerk etmeliyim çağın zehirlediği damarlarıma. Düş kurmayı ergen çocuklara bırakıp, bilenmeliyim savaşçıların alınlarındaki kanın keskinliğinde. Günah benliğime her değdiğinde Uhud’a dönmeli yüreğim.

Habib’in kırılan dişi kıyametim olmalı.

Ruhum sınanmalı Tebük’te. Arınmalı Kerbela’da. Ve canım “razı olarak ve razı olunarak” kavuşmalı Veda Hutbesi’nin Şahidi’ne…

Ah Efendim önemi yok halimin

Seyrederim hayret ile şu alemi

Ne bilinir kıymet ne kıyamet

Allah’a emanet ne gelir elden

Ne sahibim bu yerde ne kiracı

Sadece bir ömürlük misafirim ben

Yüreğim kıymet bilene EMANET

Kur’an-ı Kerim Ziyafeti - İndir - İzle

Kuran Sevdalilarina Özel…………..
Dünyaca Ünlü Hafizlardan Bir Demet:

İÇERİK:

Ahmet Eryilmaz: Türkiye
Abdurrahman Sadien: Güney Afrika
Ahmet Karali: Türkiye
Kerim Mansuri: Iran
Yasin Abdussamed: Misir
Abdulkadir Sehitoglu: Türkiye

CAPSLAR:



ÖZELLİKLER:

Summary:
Duration: 00:57:22
Bit rate: 939kbps

Video:
Format: mpeg4
Size: 352×288
Frame rate: 25.00fps

Audio:

Format: mp3
Bit rate: 128kbps
Sample rate: 44100Hz
Channels: Stereo

DOWNLOAD

http://rapidshare.com/files/15638122…pfly.part1.rar
http://rapidshare.com/files/15638166…pfly.part2.rar
http://rapidshare.com/files/15638208…pfly.part3.rar
http://rapidshare.com/files/15641081…pfly.part4.rar
http://rapidshare.com/files/15638217…pfly.part5.rar
http://rapidshare.com/files/15638206…pfly.part6.rar
http://rapidshare.com/files/15637515…pfly.part7.rar

Sen’i (S.A.V.) Özleyen Bir Kuş da ben Olsaydım

seniozleyen

Gülsüz Bırakma

Geleceğin yollara umudumu yerleştirdim. Dikenlerin üzerine sevdamı gergef yaptım ki, hepsi güle dönsün. Bahar gelecekti, Sen de gelecektin baharla. O zaman visaline açacaktı bütün çiçekler ve visal kokacaktı her biri. Rüzgar vuslat türküleriyle esecek, yapraklar Sana doğru kımıldanacak, semalar gelişine ağlayacaktı sevinçten. Sen gelecektin bulutlar siyah örtüsünü çıkaracaktı. Yıldızlar sönecek, aydınlığında parlamaya devam edeceklerdi. Sen gelecektin; Ay kararmışlığını Seninle giderecek, güller gibi kokmanın ne demek olduğunu Senden öğrenecekti. Sen gelecektin; Güneş yeniden tebessüm edecekti. Sen gülecektin zerreler ihtizaza gelecekti. Sen gülecektin bin bir Ebu Zerr bakışlı hasbi yüreğimin çöllerinden geçip Bedr’e fethe gidecekti. Sen gülecektin, kainat gülecekti Seninle…


Geleceğin yollarda, ümidim
taşların gözyaşlarını barındırdı. Dikenler parçaladı sevdamın gergefini. Bahar geldi, çiçekler hasretine açtı. Gökyüzü, Nuh Tufanı’na taş çıkardı. Ağaçlar hasretinle sararıp solarken, bulutlar yas ilan etti. Sen gelmedin, Ay kararmışlığıyla dağıttı yakamozları. Gönlümün gülleri Nemrut’a har, baharın gülleri İbrahim’in(a.s.) ateşine yar oldu. Yıldızlar daha önce baktığın izlere gözyaşlarını akıttı. Ve gelmeyişinin hüznü parladı gönlümüzdeki okyanuslarda..

Bilirim bizim yüreğimizdir taşlara dönen, bizim kalblerimizdir. Bir türlü Sana dönemeyişimizin, gözlerindeki yaşları dindiremeyişimizin, yüreğindeki hüznü gideremeyişimizin taşlaşmışlığıdır Sen’i bizden uzak tutan. Ne Sen’in nede Sen’den sonrakilerin ayak izlerini takip ettik. Hep Sen’den gayrısına kaydı bakışlarımız. Adımlarına, yoluna, Sana yar olamadık. Sen Firdevs’i bırakıp bize döndün, biz dünyayı bırakıp Sana dönemedik. Sen arşların arşında büyüklerin en büyüğüyle muhatapken bizi sayıkladın, biz küçüklerin en küçüğüne tenezzül ederken, Sen’i unuttuk. Bizim yüreğimiz, bizim kalbimiz, bizim halimizdir taşlara dönen. Sen’i birtürlü hakkıyla sevemeyişimizin taşlaşmışlığıdır gelmeyişinizin sebebi…

Ey her saniye yağıp da farkına varamadığımız rahmet deryasının kaynağı!
Ey Güneşe Güneşliği, güllere güllüğü, bize de insanlığı öğreten!
Ey ümitlerimizin Efendisi! “Miraç’tan iner gibi, Hac’dan döner gibi” beklediğimiz!
Ey varlığında güzel bir düş, sıcacık bir gülüş ve Cennette geçirilen bir an, yokluğunda ise hazan olduğumuz… Ağlatmışlığın burukluğu, kirlenmişliğin utancı, küçüğe tenezzül etmenin küçüklüğü ve günahların ezikliği ile bekliyoruz Sen’i. Gözlerimizle değil Sana aç gönüllerimizle bekliyoruz. Mekke’den Medine’ye hicret eder gibi dön. Belki oradakiler gibi hasbi değiliz; ama Sen’i görmeden inanan, gecelerde Sen’i arayan, seccadelerinde okyanuslar barındıran hasbiler aşkına, Sen’i alemlere rahmet olarak gönderen ve isyanlarımıza rağmen bizi helak etmeyen Yaradan aşkına dön…

Gözlerimizde semaların gözyaşları, yüreğimizde ademvari pişmanlıklar… Cennet’ten kovulmuş gibi bir hal içindeyiz. Ve biz ellerimizde geleceğine dair küçücük bir umut taşıyoruz. Arşların arşına, Sen’i bize gönderen Rabb-i Rahim’e dönüp diyoruz ki:

Ey Allah’ım bizi ‘Gül’süz bırakma…

Taş İdim

Güçsüz, takatsiz bedenlere yüklendi…
Can kokan taşlardan, medeniyet inşa etmeye kalkıştı firavunlar
Ölümsüz kalmak için, taşa oydurdular çehrelerini
Ebediyet taş idi onlar için
Geleceğe uzanan binalarla övünüp, taştan mezarlar yaptılar
Kendilerine uyarıcılar geldiğinde:
“Bize uğursuzluk getirdiniz Bundan vazgeçmezseniz sizi taşa tutar, eziyet eder, elem veririz” dediler
Bir kez daha kan döktüler taşlarla
Çaresizliklerini fark ettiklerinde, elleri taşa sarıldı Aciz bırakan her şeyden kurtuluş sandılar taşı; hakikatten, ölümden, kaçışı olmayandan…
Babil’den bu yana gökyüzüne çıkmak için yığılmış taşlar dağ gibi Oysa dağa, taşa yüklenince sorumluluk çekinmiş, kaçılmış ondan,
Sadece beşer almış bu emaneti, sonra düşmüş, taşa muhtaç sanmış kendini Taştan ilahlar yaparak önünde diz çökmüş İbrahim boynuna asmış baltayı taşın,
Demişler;
“Nasıl olurda bir taş baltayla zarar verir?!”
Demiş;
Zarar vermeyenden fayda bekleme!
Taştan binalar, yollar, duvarlar, gökdelenler…
Medeniyet; taşlarla övünen akıl…
Taşlara sığınanlar, hep toprağa salmışlar ordularını En değerli taşların toprağın derununda gizlendiğini bilmemişler, anlamamışlar toprak zerrelerinin enginliğini Oysa toprağa bırakmış İbrahim sevdiklerini… Allah’a sığınmış… İsmail su bulmuş, toprakta korumuş annesi… Suya bırakmış annesi Musa’yı, korumuş Taşlardan toprağa sığınınca Musa, uzakta ateş görmüş anlamış
“Benim ben!” demiş
“Allah!” demiş
Toprakla terbiye etmiş Musa kavmini
“Aklımız Allah’ı neden almıyor?” diyenlere “dağa, taşa bak!” demiş
“Rabbi göster!” deyince parçalanmış dağlar

mezar-taslari

Toprağa dikilmiş bir taştır nihayet; yitirilmiş bir cana işaret eden Başlarına taş dikildiğinde ebediyen susmuş toprak olduğunu unutanlar ve bir gün yatarken taşın üstüne, er kişi diye; ne er kalır, ne kişi sevdiklerinden Yatarken taşın altına sevdiysen Rabb’i, sevdiysen Nebi’yi; o kalır Kutlu Nebi Allah’a yöneldiğinde taştan eve çevirdi yüzünü, taştan ev sonsuza dek kıblegâh oldu, oraya varmak hac oldu, hacı oldu oraya varanlar Herkes onun getirdiği değerler etrafında birleşti

Kötülüğe, şeytana taş attı hacca varanlar

Topraktan yaratmış Âdem’i Allah Musa toprağa vurunca sular yarılmış, İsa adım atınca kanat germiş melekler Hangi toprağa basmışsa ayağını kerem sahibi Elçi, bereket olmuş Taşa İbrahim, kurar iken Kâbe’yi İzi çıkmış ayağının sevinmiş, makamı İbrahim olmuş Taşa basmış Nebi yükselirken miraca, taş değer olmuş Put olmaktan kurtulmuş, her şey yerli yerine oturmuş Taşlar Allah’a yönelmiş ondan sonra Allah korkusuyla inmişler zirvelerden Hissedince günahı kararmış Hacerül Esved, bembeyaz bir taş iken Nebi öpmüş, sahabe öpmüş, hacı öpmüş; Nebiyi öpmüş taş, tavaf oradan başlamış Tevazu yüklü taşlardan mescitler kurmuş Resule tabi olanlar, secdeye varmışlar huzurunda Allah’ın, sadece ona sığınmışlar Hıra’da dururken görmüş Nebi ufukta apaçık, örtüsüne bürünmüş önce, sonra kalkmış, uyarmış, taş kesilen zihinleri açmış “Allah !”demiş, “Allah!” demiş Bilal, taşın altında

Taş; “Allah!” demiş

Dedi; konuşmaz taşlar

“De ki; o gün diller taş kesilir, eller, ayaklar haber verir yaptıklarından”
Taş vardır; içinden ırmaklar fışkırır Taş vardır; yarılır, içinden sular akar Taş vardır; “Allah” korkusuyla düşer

Dedi; su çıkmaz taştan
“De ki; ya Musa asanı taşa vur!”
Her taş yerine oturdu, dokununca Nebi
” O, el emindir!” dediler


“Siyah taşı yerine kimin oturtacağına o karar versin” dediler ve henüz seçildiğinden habersizken bile adalet yaydı, güven yaydı, barış yaydı insanlara Nebi olduğunda bir medeniyet kurdu gönle giden, ilim üreten, adalet yayan Zaman geldi taş taşıdı, vakit geldi kalp okşadı Yetimin başına koyunca elini Nebi, onun elinden mahrum kalan yetim oldu Zengin oldu kendini fakir sanan, fakir kaldı onu anlamayan Nihayet taşı aşmayı öğretti gönülle, sevgiyle, duyguyla, akılla, sağlıklı bilgiyle

Dediler; yenilik yoktur ki onda

“De ki; hepimiz yenilendik”
Mahcup oldu Taif de Resul’e atılan taş
“Bilmiyorlar ” dedi af diledi âlemlerin Rahmeti bilmiyorlardı, bilmek istemiyor, direniyorlardı
“Sizden biriyim!” dedi Nebi…
” Sevgi” dedi, “Kardeşlik” dedi, “Adalet” dedi “Merhamet” dedi
” Din dürüstlüktür” dedi Buyurdu; “din müsamahadır, kolaylıktır, samimi olmaktır”

Anlamadılar, konuştular, sırt çevirip toprağa taşa verdiler yanlarını, taş yıkılıverdi Suçladılar, değer bizdedir dediler, böbürlendiler
Nadan ne bilsin, nerde bir değer varsa üzerinde Muhammed ‘in kokusu vardır; nerde Nebi’den koku varsa, o değerlidir
Dediler; efendin ne getirdi kılıçtan başka?
“De ki; taş idim, kalp oldum!”