20 Ağustos 2009 Perşembe

Ramazan-ı Şerifiniz Mübarek Olsun

ramazaniserif_islamcokguzel

Hoş geldin ateşim, yangınım, külüm.

Ateş oldun. Avucumda tutamadım seni. İçime düştün. Kalbimin karasına çaldım kor yüreğini. İbrahim[as] gibi gülden ateşlere düşürdün canımı. Ey “kavurucu ateşim” akla beni, yak kirlerimi. Ey yangınım, sen başkalarına sakla serinliğini, küle çevir bedenimi, benliğimi.

Bir yangın yeridir Ramazan. Yüreğinin taraçalarına ötelerden kıvılcımlar sıçratır. Alnına göklerin sıcağını düşürür. Secdelerce ısınır yüreğin. Ilık yağmurlar üşüşür tenine. Rahmetle ıslanırsın. Merhamet denizinde yıkanırsın. Ezelde ruhuna dokunan kutlu sesin yankısı yeniden erişir kulağına.

Hoş geldin yolum, yoldaşım, menzilim.

Yol oldun ruhuma. Dünyanın telaşından çekip aldın beni. Kalbimin serin vadisine taşıdın nefsimi. Beni benimle yeniden tanıştırdın. Yûnus[as] gibi denize attın, geceye bıraktın, balığın karnına soktun nefsimi. Kuraların hepsi bana çıktı. Nasıl da tanıdın “efendisinden kaçmış köle”yi? Ey yoldaşım, kötülerden sakla beni. Yolda bırak nefsimi.

Bedenine konuktur Ramazan. Tenine yeniden ruh üfler gibi sessizce gelir, sessizce gider.
Derin bir nefes gibi dudağından kalbine müjdeler yollar. Benliğin kabuğunu kırar, bencilliğin göğsünde yaralar açar. Seni sana bitiştirir. Maddenin labirentlerinde kaybolmuş ruhunu kardeş ruhlarla yeniden buluşturur, yeniden barıştırır.

Hoş geldin ay yüzlüm, hilâl kaşlım, sevgilim.

Can oldun tenime. Yeryüzünün cezbesinden kopardın beni. Göklerin temâşasına kaptırdım gözlerimi. Yüzümü kutlu aynalarda seyrettim. Rüyânı görmek için Yûsuf[as] gibi kuyulardan topladım hücrelerimi. Ey göklüm, yanına al beni. Yüz üstü bırak kibrimi, bencilliğimi.

Zamanın kutsanışıdır Ramazan. Hilâlin dokunuşuyla zaman mekana galip gelir. Kutsallık yörene gelir, yanına varır, eline doluşur. Sen onu arayıp bulmazsın, o seni bulur ve kucaklar. Sanki kıble sana yönelir. Sanki seccaden alnını öper. Sanki Kâbe sana yanaşır. Sanki En Sevgili[asm] evine konuk olur. Nereye gidersen git, yanında kalır Ramazan.

Hoş geldin bahar kokulum, çiçek tenlim, deniz gözlüm.

Kabrimden kaldırdın beni. Adımı kazıdığım taşları kırdın. Sesimi yutan uçurumları uçuruma attın. Beni bana kattın yeniden. Sonsuzluğun müjdesini dokundurdun tenime. Bir İsâ[as] nefesi gibi dürttün kalbimi uykulardan. Ey gülüm, kokunu ver ruhuma. Uzaklara at cesedimi.

Bir uyanıştır Ramazan. Açlığın incelttiği bedeninde ruhuna daha çok yer kalır. Benliğin kabından çıkarsın, kutsiyetin Kâbe’sine varırsın. Bencilliğin kafesinden kurtulursun, meleklerin kanatlarına tutunursun. Yetimlerin gözlerindeki eşsiz sevince mimar olursun. Yoksulların gönlünde taş üstüne taş koyarsın. Ellerin kalbine diğer ilk kez. Mûsa[as] gibi göğsünde “yedi beyza” taşırsın. Aklanırsın, arınırsın, kutsanırsın.

Hoş geldin tatlı sözlüm, gül yüzlüm, sultanım.

Bak, nasıl da uslandım. Sözüne kandım. Bakışınla yıkandım. Hamdım, piştim, yandım. Huzuruna vardım. Yaralarımın hepsini kanattım. Hasretlerimin hepsini avuttum. Teselline susadım. Yüzüne acıktım. Orucunu tuttum. İftarına muntazırım. Yâkub[as] gibi gömleğinin kokusuyla açtın gözlerimi. Ey âl yanaklım, “hümeyrâm”, yüzünü değdir yüzüme. Sözünün meltemine savur benliğimi.

Ne güzel terbiyedir oruç. Seni nefsinin karşısına koyar. Bedeninin kabuğuna derin çizikler atar. Teninde gül kokulu yaralar açar. Yüreğine fısıldar: “Sen sana ait değilsin!” Mideni boşalttıkça, kalbini doyurur. Ötelerden gelen kutlu bir kervan olur; seni kuyuda bulur, cennet karşılığı Sahibine satar.

Hoş geldin bi’tanem, nur tanem, nar tanem.

Tut saçlarımdan kor gözlerinle.
Ellerimi yu ellerinin ateşinde.
Yüreğimi rehin tut sevdânın tenhasında.
Yanımda kal, benimle kal, bana kal bütün bayramların arefesinde.

Seni sana çağırıyor Ramazan.

Ramazan-ı Şerif

“…Ramazan ayında bir başka coşkuya bürünen¸ adeta ibadet dirisi hâline gelen bir sûfîyi yakın dostlarından bir bilge şahsiyet imtihan etmek ister. Kendisine¸ oruç ibadetinin inceliklerine dair bazı sualler sorar. O Zat şu cevabı verir: “Senin için geçerli olan oruç hükümlerini mi¸ yoksa benim için geçerli olan oruç hükümlerini mi soruyorsun?”

O alim bu cevap karşısında hayrete düşer ki¸ veli olan zat sözlerini şöyle tamamlar:

“Siz alimlere göre oruç sadece bir şeyler yiyip içmekle veya cinsel temasla bozulur. Oysa ben¸ Allah (c.c)’ı ne zaman unutursam orucumun bozulduğuna hükmederim.”

İnanmak bir ayrıcalık¸ bir hidayet ve bir nasip işidir. Kişinin inandığı gibi yaşaması ise bir erdem¸ bir liyakat ve bir sevda işidir. İnanç ve ibadetlerimiz¸ bizleri¸ rahmet suyuna kanmaya ve ilahî tecelliye ermeye sevk etmelidir. Yaşanmayan¸ tadılmayan¸ sevilmeyen ve yoluna kurban olunmayan din¸ sönük ve aciz kalır. Allah, bizden canlarımız ve mallarımız karşılığında¸ cenneti hak etmemizi ve cemâline müştak olmamızı istemektedir. Bu dünyada iken cennet huzuru ve rahmet iklimini yakalayamayanlar¸ ahirette hangi cenneti hayal edebilecekler?

İnsanlığın kurtuluşu ve mutluluğu için gönderilen İslâm¸ bizlere fırsat mevsimleri sunmaktadır her zaman Cuma akşamları¸ bayram günleri¸ seher vakitleri ve özellikle Ramazan-ı Şerif ayı hayat yolumuzu aydınlatan belli başlı kandillerdir.

Ramazan¸ müminin yıllık manevî donanım mevsimidir. Yaşamının yeniden gözden geçirilmesi¸ fırsatların değerlendirilmesi ve ibadet yoğunluklu bir hayat sürmesinin özel eğitimidir. İhmallerini¸ kayıplarını¸ mahrumiyetlerini ve zaaflarını görme ânıdır. Yaşadığı günlerin hesabını vermeye¸ hayatınızı dolu dolu yaşamaya yönelik bir davetiyedir. Kalbini yokladığı¸ ruhunu arındırdığı ve kendini yenilediği bir süreçtir.

Bu ayda Allah’ı zikretmenin¸ Allah’ı hissetmenin ve Allah yolunda olmanın deneyimini gerçekleştiriyoruz. Alıştığımız ibadetleri¸ bir yıl boyunca¸ kesintisiz sürdürmeye karar veriyoruz. Allah’a kulluktan başka her şeyin boş olduğunu idrak ediyoruz.

Katıldığımız mukabele meclisleri¸ sürdürdüğümüz hatimler ve okunan Kur’ân âyetlerini can kulağı ile dinlemek suretiyle Kur’ân’la ünsiyet peyda ediyoruz. Kur’ân’ı kalbimize ve hanelerimize misafir edip Kur’an’la diriliyor¸ Kur’ân adamı olmaya ahdediyoruz. Dünyevî ve uhrevî kurtuluşumuzun Kur’ân ipine sarılmaktan geçtiğini idrak ediyoruz.

Ramazanla gönlümüz bir başka yıkanıyor. Gözyaşı dökemeyen gözlerimiz yaşarmaya¸ ürpermeyen gönüllerimiz rikkate ermeye¸ gülmeyen yüzlerimiz mütebessim olmaya¸ uzanmayan ellerimiz dost eli olmaya başlıyor. Artık birlikte hissediyor¸ birlikte yürüyor ve birlikte yol alıyoruz. İftar sofralarımızı garipler¸ yoksullar¸ fakirler¸ dostlar¸ komşular ve akrabalarla paylaşmak suretiyle kaynaşıyor¸ hâlleşiyor ve birlikte yaşamayı öğreniyoruz. Vermenin¸ faydalı olmanın ve dert ortağı hâline gelmenin zevkini yaşıyoruz. Zekâtlarımızla mallarımızı¸ misafirperverliğimizle hânelerimizi¸ fitrelerimizle canlarımızı¸ kıraatle dillerimizi¸ namazla ruhumuzu ve oruçla gönlümüzü temizliyor¸ dirilişe eriyoruz.


Oruç tutmanın aç ve susuz kalmak olmadığını¸ kendimizi tutmak gerektiğini hissediyoruz. Yalan¸ kötü söz¸ boş laf ve gereksiz konuşmalardan dilimizi arındırıyoruz. Ya hayır söylemeyi ya da susmayı öğreniyoruz. Susma orucu ile irfan sohbetine koyuluyoruz. Dilimizi tutmakla vücudumuzu selamete erdiriyoruz. Kulağımızla Hak sözlerini işitmeye¸ gözümüzle hakikati temaşa etmeye¸ elimizle hakkı tutup kaldırmaya¸ ayaklarımızla hayır yolunda olmaya gayret ediyoruz. Gönlümüzden gafleti kovmak¸ Rabbimizi kalbimizde hissetmek ve gönül hânemizi Allah’tan gayrı her şeyden temizlemek suretiyle kalbimize oruç tutturmaya çalışıyoruz. İhlâş samimiyet¸ teslimiyet ve aşk eğitimi verdiği için orucumuza denk bir erdem yolu göremiyoruz.

Oruçla kendimizi buluyor¸ nefsimize hâkim oluyoruz. Nefsinin zebunu¸ ihtirasının kurbanı ve zevklerinin meftunu değil Hakk’a karar kılıyor¸ irademizi yeniliyor¸ ufkumuzu sonsuzluk âlemine açıyoruz. İslâm’ı nefsimize telkin ediyor¸ nefsimizi ruhumuzun hizmetine sunuyor ve nefsimizin kemâle ermesini¸ secdeye varmasını ve hizaya gelmesini sağlıyoruz. Ramazan’da Kadir gecesi ile de ânlık fırsat demlerini yakalamaya¸ her geceyi Kadir bilmenin kıymetine râm oluyoruz.

Ramazan’la duyarsız¸ hissiz¸ kalpsiz ve vicdansız adımlarımıza âh ediyoruz. Mazlumların ve mustariplerin imdadına koşmayı alışkanlık hâline getiriyoruz. Birimizin hepimiz için¸ hepimizin de birbirimiz için yaratıldığını¸ kavga etmeye değil barışmaya¸ yük olmaya değil birbirimizin yükünü hafifletmeye¸ ağlatmaya değil güldürmeye geldiğimizi anlamaya çalışıyoruz.

Özetle¸ Ramazan ayı icra ettiğimiz çeşitli ibadetlerle¸ keyfiyetsiz olarak Allah ile beraberlik şuuru içinde yaşamanın¸ huzur maallahı idrak etmenin yoludur.

Ramazan¸ müminin özgürlük ve bağımsızlık ayıdır. En büyük düşmanı olan nefsiyle mücadele ederek¸ ondan bağımsızlaşır ve onu yendiği gibi Kur’an’a ters düşen her şeyi bir kenara iterek ferdî ve İslâmî hürriyetine kavuşur¸ şahsiyet bulur. Kötülüğün her türlüsünden¸ aşağılıktan¸ hakaretten¸ bağımlılıktan ve kölelikten kendimizi bağımsız saymamıza kapı aralayan bir iklimdir.

Rabbim¸ sa’yimizi meşkur¸ duâlarımızı makbul¸ hânelerimizi mamur¸ ticaretimizi lentebur¸ kazançlarımızı helal¸ dostluğumuzu daim¸ kulluğumuzu mübarek¸ Ramazanımızı bereketli¸ gönlümüzü manevî irfanlarla dolu ve Kur’an ahlakı ile ahlâklanmayı nasib eylesin cümlemize İnşaallah..

Selam ve Duâ ile…

Neyleyeyim Dünyayı


Kaside - Neyleyeyim Dünyayı
Yükleyen islamcokguzel

Bir Duâdır Ramazan-ı Şerif

Sorsanız yaşı 60’larda, 70’lerde bir pîr-i fâniye, “bunca yıllık ömrün olmuş; ne gördün ne yaşadın?” diye, “ne bileyim evlad” der, “sanki bir gündü geçen bunca zaman; ne gördüm ne yaşadım sanki!” diye de ekler. İşte bu misal biz de Ramazan’a hoş geldin demeye hazırlanıyorken ‘bu bire bin mahsül veren bereketli vaktin’ kıymetini bilip ona göre hazırlayalım kendimizi! Eğer ki özüne erememişsek, Ramazan bittiği vakit bizler de o pîr-i fâni gibi “bir şey anlamadım, bir gün gibi geldi geçti” deyiveririz.

Peki, dolu dolu geçirebilme maksadını öncelemek için ne anlamalıyız Ramazan deyince? Ya da ne anlamamalıyız ilk olarak?

Bir defa Ramazan eşittir eğlence, yeme içme, gezme tozma değildir! Ne bol şarkılı/sözlü/dansözlü Direklerarası, ne kalbi karartıcı bol kahkahalı tuluatlar, ne de her iftarda/sahurda envai çeşidin bulunduğu ve tıka basa doyuran taamlar… Elbette bunların hiç biri değildir Ramazan!

Ramazan, tabir-i caizse “yoğunlaştırılmış kulluk eğitim kampıdır.” Bir nevî dershanedir, okuldur! Terbiyecisi bizzat Rabb’dir! Mürebbisi bizzat Rabb’dir çünkü mürebbiliğinin kökü/esası yine döner dolaşır Rahmetine dayanır. Sonsuz merhameti, biz kullarını -teşbihte hata olmasın- tornadan geçirir, fazlalıklarımızı/dik ve sivri yanlarımızı yontmak/düzleştirmek/güzelleştirmek suretiyle bizi adam gibi adam olmaya yönlendirir.

Güzelleşmek… Peki, bundan ne anlayacağız? Estetik, sıfır beden, botoks, dik burun, gergin yüz, düzgün hatlar… bunları mı anlamamız gerek güzelleşmek deyince! İpucu yine Allah kelamıyla gelsin; “O, sizin dış görünüşünüze/ suretinize/endamınıza/boyunuza posunuza bakmaz. Ancak kalbinizdeki ihlasa/samimiyete/içtenliğe ve de amellerinizdeki/işlerinizdeki/ ibadetlerinizdeki takvaya/özene/titizliğe/Kendisine duyulan sonsuz sevgiye/saygıya bakar!”

Demek ki güzelleşmek; kalbte ihlâsa, amelde de takvaya işaretmiş. Mevla esasında oruç ile bizi güzelleştirmek istiyor yani! Dolayısıyla tüm dünyayı…

Ayların Namazıdır Ramazan! Nasıl ki günün beşe bölünen vakitlerinin her birinde bir namaz vardır! Aynen bunun gibi 12 ayın da birisinde devir daim eden bir zaman var ki sadece ibadete has kılınmıştır; o da Ramazan’dır! 12 ayı bir vakit olarak düşünürsek Ramazan, namaz gibi bizi dünyanın gürültüsünden, şamatasından, telâşesinden, gafletinden çeker sıyırır da Hakk’ın huzuruna vardırır, bizi Rabb ile birebir ve daha konsantre/yoğunlaştırılmış halde muhatap eyler!

Kıyamdır, secdedir Ramazan… Kıyamdır, çünkü “Kur’an ayı” Ramazanda Kur’an tilavet edilir/okunur. Tıpkı namazın kıyamındaki kıraat gibi! Anlamını düşüne düşüne, gönlümüze yedire yedire… Geride kalan 11 aydaki bahaneler bu ayda mukabelelerle, seherlerdeki müsaid vakitlerle, kasetten, cd’den, tv’den dinlenen hatimlerle aradan sıyrılır gider. Kur’an’la daha çok muhatab olma zamanı kendiliğinden gelmiştir yani, biz istemesek de!

Secdedir Ramazan… Rabbimize en yakın olduğumuz yer ve ânı işaret ederken “Secde ânıdır”, diye buyurmuş yaratılmışların en hayırlısı (sallallahüaleyhivesellem)… O secde ki daha çok dua, daha çok gözyaşı, daha çok acziyet, daha çok içtenlik ve daha yakından fısıldamak gönülden kopan ıslak sözcükleri Allah’a… Ramazan da böyle değil midir? Her şeyimizle daha çok yakın değil miyizdir Allah’a!

Ramazan, ayların iki büklüm durulan rükûsu... Rükû ama hem maddi hem manevi rükû!

Evvela en ham anlamıyla açlıktan/zayıflıktan/takatsizlikten dolayı huzurda diz çökme… Hâla anlayamadıysan acziyetini “açlık” ile anla diye! Rabbine karşı isyan içre dik durma ey kulum, bak gördün mü iki lokma yemedin nasıl da kıvrıldın! “Haddini bil ey insan, gururlanma ey insan”ı manevi ders olarak verme inceliği/zarafeti…

Rükû’nun manaya bakan diğer yüzü; yetime, yoksula, aça, çıplağa doğru eğilme, merhametini gösterme hâli… “Küçük dağları ben yarattım edasıyla dünya üzerinde büyüklenerek gezme ey kulum; şöyle tevazu ile eğil de bir bak etrafına! Kimler Benden yardım bekler; bak da senin elinle onlara yardım edeyim” nidası! Ve muhtaca Allah’ın adıyla, Allah rızası için merhametle eğiliş… Rahmet ayının tezahürü değil mi zaten merhamet? Ne mutlu merhamet edip de merhamete duçar olanlara!

Ve ne mutlu Ramazanda kazandığı güzel hasletleri yani merhameti, şefkati, duayı, namazı, orucu… tüm ömrüne yayanlara!

- Ramazan bir eğitim kurumu;
- Gün içindeki beş vakit namaz gibi kişiyi sene içinde hizaya çekme dershanesi;
- Ramazan, affa sebep olsun diye Rabbimizin hediyesi;
- Ramazan, bilincini imanıyla çelikleştirmiş insanın içinden hiç çıkmak istemeyesi!

Ramazan’ınızın ve sonrasının bereketli olması duâsıyla…

Selam ve Duâ ile..

Nişanım Ölüm,

nisanimolum_islamcokguzel

Yaksın yüreğimi aşkın…
Yüreğime dokunan eller yansın.
Aksın gözyaşlarım,
Tek Sana, sadece Sana
Essin rüzgarlar,
Yıldırımlar dağlasın bağrımı
Pişmanlıktan inim inim inleyeyim.
Acı çekeyim aşka dair.
Savrulayım, kıvranayım, dağlanayım.
Ahım gafletime olsun bir tek.
Sıkıca bağlanayım ipine.
Kördüğüm atılsın gönlüme,
Dinmesin gözyaşlarım
Vuslata susayayım adeta,
Sevdanı kana kana içtiğim halde doymamalıyım.
‘’Bu kadarı yeter bana’’ cümlesini çıkarmalıyım lügatimden.
Hiç dinlenmeden Sen’i düşünmeliyim.
Emrin başımın tacıdır deyip, derin bir sükutla boyun bükmeliyim.
Teslimiyetim aczime örtü olsun
Setretsin,
Ayıplarımı, günahlarımı, ayıplarımı.
Tavizsizliğim imanımı arttırsın her dem.
Adın anıldığı an derinlere dalmalıyım,
Kalbim titresin, sızlasın, yansın!
Hasretin ilmik ilmik nakşolmalı hücrelerime,
Ben Sen’i, yine Sen’de bulmalıyım.
Her baktığım yerde Sen’i anmalıyım,
Sen’i duymalı
Sen’i konuşmalı,
Sen’i hatırlamalıyım.
Sen, Sen, Sen
Hep Sen
Tek Sen
Sadece Sen


Nişanım ölüm!
Düğünüm de Sana kavuşmam olsun Rabbim (c.c.)…

13 Ağustos 2009 Perşembe

Ravzana Bakmaya Gözler mi Doyar

Seni Seviyorum

Cevad Faruki – Tarık Suresi

Aciz ve fakir..

acizvefakir

Bi biçare..

eyyar_islamcokguzel

Yolcu Gibi Ol

yolcugibi
DİNİ FOTOĞR

Güle Döktüm Göz Yaşımı

Güle döktüm
göz yaşımı;
Buldum
ezel sırdaşımı!..
Söküp nefsin
her taşını;
Ocak ocak
nâra verdim!..

Ney misâli yana yana;
Kalp acısı indi cana…
Kaç kez çekildim divâna;
Kaç kez nefsi dara verdim..!..

Gülden aldım
edep, arı;
Candan sevdim
cümle varı.
Çöktü nefsin
dört duvarı;
Enkazını
hâra verdim!..

Yâ Rab bir can
istedim ben;
Alan da Sen
veren de Sen!..
Can yaprağım
desen desen
Esrârını
nûra verdim!..

Gül büründüm adâbından;
Can okudum hitabından
İçim yandı hicâbından;
Yüreğimi, kara verdim!..

Bu ten mülküm
talan oldu;
Yalan dünya
Kime kaldı?..
Gönül canda
Hakkı buldu;
Varım yoğum

Y
â
r
a

v
e
r
d
i
m…