20 Ağustos 2009 Perşembe

Ramazan-ı Şerif

“…Ramazan ayında bir başka coşkuya bürünen¸ adeta ibadet dirisi hâline gelen bir sûfîyi yakın dostlarından bir bilge şahsiyet imtihan etmek ister. Kendisine¸ oruç ibadetinin inceliklerine dair bazı sualler sorar. O Zat şu cevabı verir: “Senin için geçerli olan oruç hükümlerini mi¸ yoksa benim için geçerli olan oruç hükümlerini mi soruyorsun?”

O alim bu cevap karşısında hayrete düşer ki¸ veli olan zat sözlerini şöyle tamamlar:

“Siz alimlere göre oruç sadece bir şeyler yiyip içmekle veya cinsel temasla bozulur. Oysa ben¸ Allah (c.c)’ı ne zaman unutursam orucumun bozulduğuna hükmederim.”

İnanmak bir ayrıcalık¸ bir hidayet ve bir nasip işidir. Kişinin inandığı gibi yaşaması ise bir erdem¸ bir liyakat ve bir sevda işidir. İnanç ve ibadetlerimiz¸ bizleri¸ rahmet suyuna kanmaya ve ilahî tecelliye ermeye sevk etmelidir. Yaşanmayan¸ tadılmayan¸ sevilmeyen ve yoluna kurban olunmayan din¸ sönük ve aciz kalır. Allah, bizden canlarımız ve mallarımız karşılığında¸ cenneti hak etmemizi ve cemâline müştak olmamızı istemektedir. Bu dünyada iken cennet huzuru ve rahmet iklimini yakalayamayanlar¸ ahirette hangi cenneti hayal edebilecekler?

İnsanlığın kurtuluşu ve mutluluğu için gönderilen İslâm¸ bizlere fırsat mevsimleri sunmaktadır her zaman Cuma akşamları¸ bayram günleri¸ seher vakitleri ve özellikle Ramazan-ı Şerif ayı hayat yolumuzu aydınlatan belli başlı kandillerdir.

Ramazan¸ müminin yıllık manevî donanım mevsimidir. Yaşamının yeniden gözden geçirilmesi¸ fırsatların değerlendirilmesi ve ibadet yoğunluklu bir hayat sürmesinin özel eğitimidir. İhmallerini¸ kayıplarını¸ mahrumiyetlerini ve zaaflarını görme ânıdır. Yaşadığı günlerin hesabını vermeye¸ hayatınızı dolu dolu yaşamaya yönelik bir davetiyedir. Kalbini yokladığı¸ ruhunu arındırdığı ve kendini yenilediği bir süreçtir.

Bu ayda Allah’ı zikretmenin¸ Allah’ı hissetmenin ve Allah yolunda olmanın deneyimini gerçekleştiriyoruz. Alıştığımız ibadetleri¸ bir yıl boyunca¸ kesintisiz sürdürmeye karar veriyoruz. Allah’a kulluktan başka her şeyin boş olduğunu idrak ediyoruz.

Katıldığımız mukabele meclisleri¸ sürdürdüğümüz hatimler ve okunan Kur’ân âyetlerini can kulağı ile dinlemek suretiyle Kur’ân’la ünsiyet peyda ediyoruz. Kur’ân’ı kalbimize ve hanelerimize misafir edip Kur’an’la diriliyor¸ Kur’ân adamı olmaya ahdediyoruz. Dünyevî ve uhrevî kurtuluşumuzun Kur’ân ipine sarılmaktan geçtiğini idrak ediyoruz.

Ramazanla gönlümüz bir başka yıkanıyor. Gözyaşı dökemeyen gözlerimiz yaşarmaya¸ ürpermeyen gönüllerimiz rikkate ermeye¸ gülmeyen yüzlerimiz mütebessim olmaya¸ uzanmayan ellerimiz dost eli olmaya başlıyor. Artık birlikte hissediyor¸ birlikte yürüyor ve birlikte yol alıyoruz. İftar sofralarımızı garipler¸ yoksullar¸ fakirler¸ dostlar¸ komşular ve akrabalarla paylaşmak suretiyle kaynaşıyor¸ hâlleşiyor ve birlikte yaşamayı öğreniyoruz. Vermenin¸ faydalı olmanın ve dert ortağı hâline gelmenin zevkini yaşıyoruz. Zekâtlarımızla mallarımızı¸ misafirperverliğimizle hânelerimizi¸ fitrelerimizle canlarımızı¸ kıraatle dillerimizi¸ namazla ruhumuzu ve oruçla gönlümüzü temizliyor¸ dirilişe eriyoruz.


Oruç tutmanın aç ve susuz kalmak olmadığını¸ kendimizi tutmak gerektiğini hissediyoruz. Yalan¸ kötü söz¸ boş laf ve gereksiz konuşmalardan dilimizi arındırıyoruz. Ya hayır söylemeyi ya da susmayı öğreniyoruz. Susma orucu ile irfan sohbetine koyuluyoruz. Dilimizi tutmakla vücudumuzu selamete erdiriyoruz. Kulağımızla Hak sözlerini işitmeye¸ gözümüzle hakikati temaşa etmeye¸ elimizle hakkı tutup kaldırmaya¸ ayaklarımızla hayır yolunda olmaya gayret ediyoruz. Gönlümüzden gafleti kovmak¸ Rabbimizi kalbimizde hissetmek ve gönül hânemizi Allah’tan gayrı her şeyden temizlemek suretiyle kalbimize oruç tutturmaya çalışıyoruz. İhlâş samimiyet¸ teslimiyet ve aşk eğitimi verdiği için orucumuza denk bir erdem yolu göremiyoruz.

Oruçla kendimizi buluyor¸ nefsimize hâkim oluyoruz. Nefsinin zebunu¸ ihtirasının kurbanı ve zevklerinin meftunu değil Hakk’a karar kılıyor¸ irademizi yeniliyor¸ ufkumuzu sonsuzluk âlemine açıyoruz. İslâm’ı nefsimize telkin ediyor¸ nefsimizi ruhumuzun hizmetine sunuyor ve nefsimizin kemâle ermesini¸ secdeye varmasını ve hizaya gelmesini sağlıyoruz. Ramazan’da Kadir gecesi ile de ânlık fırsat demlerini yakalamaya¸ her geceyi Kadir bilmenin kıymetine râm oluyoruz.

Ramazan’la duyarsız¸ hissiz¸ kalpsiz ve vicdansız adımlarımıza âh ediyoruz. Mazlumların ve mustariplerin imdadına koşmayı alışkanlık hâline getiriyoruz. Birimizin hepimiz için¸ hepimizin de birbirimiz için yaratıldığını¸ kavga etmeye değil barışmaya¸ yük olmaya değil birbirimizin yükünü hafifletmeye¸ ağlatmaya değil güldürmeye geldiğimizi anlamaya çalışıyoruz.

Özetle¸ Ramazan ayı icra ettiğimiz çeşitli ibadetlerle¸ keyfiyetsiz olarak Allah ile beraberlik şuuru içinde yaşamanın¸ huzur maallahı idrak etmenin yoludur.

Ramazan¸ müminin özgürlük ve bağımsızlık ayıdır. En büyük düşmanı olan nefsiyle mücadele ederek¸ ondan bağımsızlaşır ve onu yendiği gibi Kur’an’a ters düşen her şeyi bir kenara iterek ferdî ve İslâmî hürriyetine kavuşur¸ şahsiyet bulur. Kötülüğün her türlüsünden¸ aşağılıktan¸ hakaretten¸ bağımlılıktan ve kölelikten kendimizi bağımsız saymamıza kapı aralayan bir iklimdir.

Rabbim¸ sa’yimizi meşkur¸ duâlarımızı makbul¸ hânelerimizi mamur¸ ticaretimizi lentebur¸ kazançlarımızı helal¸ dostluğumuzu daim¸ kulluğumuzu mübarek¸ Ramazanımızı bereketli¸ gönlümüzü manevî irfanlarla dolu ve Kur’an ahlakı ile ahlâklanmayı nasib eylesin cümlemize İnşaallah..

Selam ve Duâ ile…

Hiç yorum yok: