7 Şubat 2009 Cumartesi

Gülsüz Bırakma

Geleceğin yollara umudumu yerleştirdim. Dikenlerin üzerine sevdamı gergef yaptım ki, hepsi güle dönsün. Bahar gelecekti, Sen de gelecektin baharla. O zaman visaline açacaktı bütün çiçekler ve visal kokacaktı her biri. Rüzgar vuslat türküleriyle esecek, yapraklar Sana doğru kımıldanacak, semalar gelişine ağlayacaktı sevinçten. Sen gelecektin bulutlar siyah örtüsünü çıkaracaktı. Yıldızlar sönecek, aydınlığında parlamaya devam edeceklerdi. Sen gelecektin; Ay kararmışlığını Seninle giderecek, güller gibi kokmanın ne demek olduğunu Senden öğrenecekti. Sen gelecektin; Güneş yeniden tebessüm edecekti. Sen gülecektin zerreler ihtizaza gelecekti. Sen gülecektin bin bir Ebu Zerr bakışlı hasbi yüreğimin çöllerinden geçip Bedr’e fethe gidecekti. Sen gülecektin, kainat gülecekti Seninle…


Geleceğin yollarda, ümidim
taşların gözyaşlarını barındırdı. Dikenler parçaladı sevdamın gergefini. Bahar geldi, çiçekler hasretine açtı. Gökyüzü, Nuh Tufanı’na taş çıkardı. Ağaçlar hasretinle sararıp solarken, bulutlar yas ilan etti. Sen gelmedin, Ay kararmışlığıyla dağıttı yakamozları. Gönlümün gülleri Nemrut’a har, baharın gülleri İbrahim’in(a.s.) ateşine yar oldu. Yıldızlar daha önce baktığın izlere gözyaşlarını akıttı. Ve gelmeyişinin hüznü parladı gönlümüzdeki okyanuslarda..

Bilirim bizim yüreğimizdir taşlara dönen, bizim kalblerimizdir. Bir türlü Sana dönemeyişimizin, gözlerindeki yaşları dindiremeyişimizin, yüreğindeki hüznü gideremeyişimizin taşlaşmışlığıdır Sen’i bizden uzak tutan. Ne Sen’in nede Sen’den sonrakilerin ayak izlerini takip ettik. Hep Sen’den gayrısına kaydı bakışlarımız. Adımlarına, yoluna, Sana yar olamadık. Sen Firdevs’i bırakıp bize döndün, biz dünyayı bırakıp Sana dönemedik. Sen arşların arşında büyüklerin en büyüğüyle muhatapken bizi sayıkladın, biz küçüklerin en küçüğüne tenezzül ederken, Sen’i unuttuk. Bizim yüreğimiz, bizim kalbimiz, bizim halimizdir taşlara dönen. Sen’i birtürlü hakkıyla sevemeyişimizin taşlaşmışlığıdır gelmeyişinizin sebebi…

Ey her saniye yağıp da farkına varamadığımız rahmet deryasının kaynağı!
Ey Güneşe Güneşliği, güllere güllüğü, bize de insanlığı öğreten!
Ey ümitlerimizin Efendisi! “Miraç’tan iner gibi, Hac’dan döner gibi” beklediğimiz!
Ey varlığında güzel bir düş, sıcacık bir gülüş ve Cennette geçirilen bir an, yokluğunda ise hazan olduğumuz… Ağlatmışlığın burukluğu, kirlenmişliğin utancı, küçüğe tenezzül etmenin küçüklüğü ve günahların ezikliği ile bekliyoruz Sen’i. Gözlerimizle değil Sana aç gönüllerimizle bekliyoruz. Mekke’den Medine’ye hicret eder gibi dön. Belki oradakiler gibi hasbi değiliz; ama Sen’i görmeden inanan, gecelerde Sen’i arayan, seccadelerinde okyanuslar barındıran hasbiler aşkına, Sen’i alemlere rahmet olarak gönderen ve isyanlarımıza rağmen bizi helak etmeyen Yaradan aşkına dön…

Gözlerimizde semaların gözyaşları, yüreğimizde ademvari pişmanlıklar… Cennet’ten kovulmuş gibi bir hal içindeyiz. Ve biz ellerimizde geleceğine dair küçücük bir umut taşıyoruz. Arşların arşına, Sen’i bize gönderen Rabb-i Rahim’e dönüp diyoruz ki:

Ey Allah’ım bizi ‘Gül’süz bırakma…

Hiç yorum yok: