28 Aralık 2008 Pazar

Muharrem Ayı ve Aşure Günü

kabeislamcokguzel.jpg

Muharrem Ayı ve Aşure Günü

“Şehrullahi’l-Muharrem” olarak meşhur olan, yani “Allah’ın (c.c.) ayı Muharrem” olarak bilinen Muharrem ayı, İlahi bereket ve feyzin, Rabbani ihsan ve keremin coştuğu ve bollaştığı bir aydır.

Allah’ın ayı, günü ve yılı olmaz, ancak Allah’ın rahmetine ermenin önemli bir fırsatı olduğu için Peygamberimiz tarafından bu şekilde ifade edilmiştir.

Âşura Günü ise Muharrem’in 10. günüdür. Âşura Gününün Allah (c.c.) katında ayrı bir yeri vardır. Bugünde Cenâb-ı Hak on peygamberine on çeşit ikramda bulunmuş ve kudsiyetini arttırmıştır. Bu günlerde oruç tutmak çok faziletlidir.

Hicrî Senenin ilk ayı olan Muharrem ayının 10. günü Âşura Günüdür. Muharrem ayının diğer aylar arasında ayrı bir yeri olduğu gibi, Âşura Gününün de diğer günler içinde daha mübarek ve bereketli bir konumu bulunmaktadır.

Âşura Gününün Allah katında da çok seçkin bir yerinin olduğunu Fecr Sûresinin ikinci âyeti olan “On geceye yemin olsun” ifâdelerinin tefsirinden öğrenmekteyiz.

Bazı tefsirlerimizde bu on gecenin Muharrem’in Âşurasine kadar geçen gece olduğu beyan edilmektedir.(1)

Cenâb-ı Hak bu gecelere yemin ederek onların kudsiyet ve bereketini bildirmektedir.

Bugüne “Âşura” denmesinin sebebi, Muharrem ayının onuncu gününe denk geldiği içindir. Hadis kitaplarında geçtiğine göre ise, bu güne bu ismin verilmesinin hikmeti, o günde Cenâb-ı Hak on peygamberine on değişik ikram ve ihsan ettiği içindir. Bu ikramlar şöyle belirtilmektedir:

1. Allah, Hz. Musa’ya (a.s.) Âşura Gününde bir mucize ihsan etmiş, denizi yararak Firavun ile ordusunu sulara gömmüştür.
2.
Hz. Nuh (a.s.) gemisini Cûdi Dağının üzerine Âşura Gününde demirlemiştir.
3.
Hz. Yunus (a.s.) balığın karnından Âşura Günü kurtulmuştur.
4.
Hz. Âdem’in (a.s.) tevbesi Âşura Günü kabul edilmiştir.
5.
Hz. Yusuf kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan Âşura Günü çıkarılmıştır.
6.
Hz. İsa (a-s.) o gün dünyaya gelmiş ve o gün semâya yükseltilmiştir.
7.
Hz. Davud’un (a.s.) tevbesi o gün kabul edilmiştir.
8.
Hz. İbrahim’in (a.s.) oğlu Hz. İsmail o gün doğmuştur.
9.
Hz. Yakub’un (a.s.), oğlu Hz.Yusuf’un hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır.
10.
Hz. Eyyûb (a.s.) hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur.(2)

Hz. Âişe’nın belirttiğine göre, Kabe’nin örtüsü daha önceleri Âşura gününde değiştirilirdi.

İşte böylesine mânalı ve kudsî hâdiselerin yıldönümü olan bu mübarek gün ve gece, Saadet Asrından beri Müslümanlarca hep kutlana gelmiştir. Bugünlerde ibadet için daha çok zaman ayırmışlar, başka günlere nisbetle daha fazla hayır hasenatta bulunmuşlardır. Çünkü, Cenab-ı Hakkın bugünlerde yapılan ibadetleri, edilen tevbeleri kabul edeceğine dair hadisler mevcuttur.

Âşura Gününde ilk akla gelen ibadet ise, oruç tutmaktır. Muharrem ayı ve Âşura Günü, Ehl-i Kitap olan Hıristiyan ve Yahudiler tarafından da mukaddes sayılırdı. Nitekim, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Medine’ye hicret buyurduktan sonra orada yaşayan Yahudilerin oruçlu olduklarını öğrendi.

“Bu ne orucudur?” diye sordu.

Yahudiler, “Bugün Allah’ın Musa’yı düşmanlarından kurtardığı Firavun’u boğdurduğu gündür. Hz. Musa (a.s.) şükür olarak bugün oruç tutmuştur” dediler.

Bunun üzerine Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam da, “Biz, Musa’nın sünnetini ihyaya sizden daha çok yakın ve hak sahibiyiz” buyurdu ve o gün oruç tuttu, tutulmasını da emretti.(3)

Aşûra günü yalnız ehl-i kitap arasında değil, Nuh Aleyhisselâmdan itibaren mukaddes olarak biliniyor, İslam öncesi Cahiliye dönemi Arapları arasında İbrahim Aleyhisselâmdan beri mukaddes bir gün olarak biliniyor ve oruç tutuluyordu.

Bu hususta Hazret-i Âişe validemiz şöyle demektedir:

“Âşûrâ, Kureyş kabilesinin Cahiliye döneminde oruç tuttuğu bir gündü. Resulullah da buna uygun hareket ediyordu. Medine’ye hicret edince bu orucu devam ettirmiş ve başkalarına da emretti. Fakat Ramazan orucu farz kılınınca kendisi Âşûrâ gününde oruç tutmayı bıraktı. Bundan sonra Müslümanlardan isteyen bugünde oruç tuttu, isteyen tutmadı.” ‘Buhari, Savm: 69.

O zamanlar henüz Ramazan orucu farz kılınmadığı için Peygamberimiz ve Sahabileri vacip olarak o günde oruç tutuyorlardı. Ne zaman ki, Ramazan orucu farz kılındı, bundan sonra Peygamberimiz herkesi serbest bıraktı. “İsteyen tutar, isteyen terk edebilir” buyurdu.(4) Böylece Âşura orucu sünnet bir oruç olarak kalmış oldu.

Âşura orucunun fazileti hakkında da şu mealde hadisler zikredilmektedir.

Bir zat Peygamberimize (S.A.V.) geldi ve sordu:

“Ramazan’dan sonra ne zaman oruç tutmamı tavsiye edersiniz?”

Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam, “Muharrem ayında oruç tut. Çünkü o, Allah’ın ayıdır. Onda öyle bir gün vardır ki, Allah o günde bir kavmin tevbesini kabul etmiş ve o günde başka bir kavmi de affedebilir” buyurdu.(5)

Yine Tirmizi�de de geçen bir hadiste Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Âşura Gününde tutulan orucun Allah katında, o günden önce bir senenin günahlarına keffaret olacağını kuvvetle ümit ediyorum.”(6)

“Ramazan ayından sonra en faziletli oruç, Allah’ın ayı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur.” (7) hadis-i şerifi ise, bu günlerde tutulan orucun faziletini ifade etmektedir.

Bu hadisin açılamasında İmam-ı Gazali, “Muharrem ayı Hicrî senenin başlangıcıdır. Böyle bir yılı oruç gibi hayırlı bir temele dayamak daha güzel olur. Bereketinin devamı da daha fazla ümit edilir” demektedir.

Gerek Yahudilere benzememek, gerekse orucu tam Âşura Gününe denk getirmemek için, Muharrem’in dokuzuncu, onuncu ve on birinci günlerinde oruç tutulması tavsiye edilmiştir.

Bu mânâdaki bir hadisi İbni Abbas rivayet etmektedir. Bunun için, müstehap olan, aşure Gününü ortalayarak, bir gün önce veya bir gün sonra oruç tutmaktır.

Bu günde oruçtan başka hayır, hasenat ve sadaka gibi güzel âdetlerin de yaşatılması isabetli ve yerinde olacaktır. Herkes imkânı nisbetinde ailesine, akraba ve komşularına ikramda bulunur; bugünlerin faziletini bildiren hâdiseleri hatırlayarak ihsanda bulunursa şüphesiz sevabını kat kat alacaktır. Bilhassa, Peygamberimiz, mü’minin aile efradına Âşura Gününde her zamankinden daha çok ikramda bulunmasını tavsiye etmiştir.

Bîr hadiste şöyle buyurular: “Her kim Aşura Gününde ailesine ve ev halkına ikramda bulunursa, Cenab-ı Hak da senenin tamamında onun rızkına bereket ve genişlik ihsan eder.”(9) Bu aile mefhumunun içine akrabalar, yetimler, kimsesizler, konu komşular da girmektedir. Fakat, bunun İçin fazla külfete girmeye, aile bütçesini zorlamaya lüzum yoktur. Herkes imkânı ölçüsünde ikram eder.

Âşura gününün manevi ve berraklığı üzerinde Kerbela karanlığının kesafeti de görülmektedir. 61. hicret yılının Muharrem’ine ait 10. gününde Hazret-i İmam Hüseyin (r.a.) 55 yaşında iken Sinan bin Enes isimli bir hain tarafından Kerbelâ’da hunharca şehit edilmiştir. Bu gadr ve zulmün arkasında Emevi Halifesi Yezid, onun Küfe valisi İbni Ziyad vardır. Yarım asır öncesinden Peygamberimizin bizzat haber verildiği bu ciğerleri yakan olay Hazret-i Hüseyin’i Cennet gençlerinin efendisi olma şanına yüceltmiştir.

Şehitler mükâfatını almış en yüce mertebelere ulaşmıştır. Yüce Allah’ın da zalimlere hak ettikleri cezayı en âdil bir şekilde vereceğinden şüphemiz yoktur. Kader hükme boyun eğen her mü’min bu olaya üzülür, ancak itidalini ve soğukkanlılığını kaybetmez. Duyguları yanlışlara ve taşkınlıklara götürmez. Çünkü meydana gelen bütün olaylar ezelî takdirin bir hükmüdür. Bu açıdan bunu bir “yas merasimi” haline dönüştürmek ehli-i sünnetin itikat ve inancına aykırıdır.

1) Hak Dini Kur ân Dili. 8 5793.
2) Sahih-i Müslim Şerhi, 6:140.
3) Ibtıı Mâce, Siyam: 31.
4) Müslim. Siyam: 117.
5) Tîrmizî. Savm: 40.
6) A.g.e., Savın: 47.
7) İbni Mâce. Siyam: 43.
8 ) İhyâ, 1:238
9) et-Tergîb ve’l-Terhİb, 2:116.

1 yorum:

dedi ki...

GAME OVER: OYUN BİTTİ!

Sabahın erken saatlerinde evinden ayrıldın. Kulaklarından kalbine şelale gibi akan ezan sesleri... Umursamadın. Sonra ilerledin... İlerledin... Evin gözden kayboldu. Bildiğini zannettiğin bir yerdesin. Sadece bilmediğini bilmiyorsun. Çevrende seni izleyen gözlerin olduğunu bilmek çok cazip. Zira senin tercihlerin sence bir ekol olmalı. Hür olmanın ve insanları etkilemenin karşı konulmaz çekiciliğine kapılıyorsun. Geldiğin noktaya sen bile inanamıyorsun. Gerçekten çok cesur birisin...
Gördüğün ve istediğin herşeyin hakimisin. Ama kendine hakim değil! İstediğin çok da olsa bu senin için sorun değil. İşte sen... İşte dünya... Herşeyin üstünde birisin ve her varlıkta tasarruf edersin. (!)
Ve karanlık çöktü... Evden çıkarken bu hiç aklına gelmiş miydi? Game over yani oyun bitti! Yani yaşın kemale erdi. Ecel meleği ensende. Her an ölebilirsin. Hakk'ın huzuruna götürüleceksin. Evine dönemezsin. Şımarıkça ve berheva hükümlerinin hesabını vereceksin. Bu vakıanın asıl trajik yanı Kim'e hesap vereceğini dahi bilememen. Donakaldığın yer materyalizm köyü. Halbuki sen onu ülke olarak bellemiştin. Ne son ama!
İslam'a saldıran zihniyet senin en kısır döngündür. Sonsuz bir girdap gibi. Kafanda programladığın oyuna göre maneviyatı yorumlaman mutat bir hale gelmiş. Materyalizm köyünü medeniyet zannediyorsun. Müslümanları kafanda bir hasım olarak büyütmüşsün de büyütmüşsün. Giysileri bile korkunç. Dünyada bir sürelik hakimiyetin var olabilir. Ancak bu oyun fazla sürmeyecek...
Bir oyun veya eğlence bu. Düşüncelerin basit mi basit. Kafan allak bullak. İslam güneşi gözlerini kamaştırıyor. Programın sürekli error veriyor ancak bunu görecek kadar basiretin yok. Sen konuştuğun zaman ancak bir programlama dili gibisin. Kült ifadeler. Robotsu tavırlar. Ölü bir kalp. Boş bakışlar. Sıkıcı duruşlar. Standart ifadeler. Oyunun devam ediyor. Ama şimdilik. Sonsuzluğa ancak manevi hissiyatın dirilmesiyle ulaşılabilir.
İslam'a kızıyorsun. Nedeni belli; İslam kalpleri diriltince insanlar senin oyun programını takmıyorlar. Ama kızma ki bu insanların en doğal hakkı. Gerçeği... Tek gerçeği bilmek. Allah'ın diniyle; İslam ile dirilmek!
Ölüm meleği ensende. Yaşın kemale erdi. Ölmek üzeresin. Hala "zararın neresinden dönülse kardır" bile diyemeyecek kadar körleşmişsin. Kafandaki şu oyun seni robotlaştırmış. Bir dışarı çıkmaz mısın kafandan? Görmez misin gökyüzünü? Bir yetime şefkatle bakmaz mısın? Yada bir insana gülümsemez misin? Bil ki; oyun bitiyor değil, game over; oyun bitti!...