29 Eylül 2008 Pazartesi

Elveda Ey Şehr-i Ramazan




“Allahumme barik lena fi recebe ve şa’ban ve belliğna ramazan”
(”Allah’ım! Recep ve Şaban aylarını bizim için mübarek kıl ve bizi Ramazan ayına ulaştır.”) duâsıyla başladığımız rahmet ve bereket iklimi üç aylardan maalesef ayrılmak üzereyiz. Müminleri ayrılığın heyecanı ve hüznü sarmıştır. İnsanın doğasında vardır, ayrılıklar insanlara hüzün verir. Nasıl hüzünlenmeyelim ki; “Ramazan ayı girince göklerin kapısı (başka bir rivayette Cennetin kapıları) açılır, Cehennemin kapıları kapanır, şeytanlar zincire vurulur”

“Her iftar vaktinde Allah (c.c.) tarafından (cehennemden) azat edilen kimseler bulunur. Bu, (Ramazanın) her gecesinde olur.”

“Kim Allah-u Teala yolunda bir gün oruç tutsa, Allah (c.c.) onunla ateş arasına, genişliği sema ile arz arasını tutan bir hendek kılar.” Peygamber müjdeleriyle sevinmiştik. Ramazan ayını Yüce Allah (c.c.) bize lütfetmişti,

“Bir daha ki Ramazana kim öle kim kala..!”

Sevmiştik seni Ey şehri ramazan. Sefa geldin diye methiyeler okumuştuk;
“Onbir aylık yoldan geldin, Müminlere misafir oldun,
Sefa geldin bize geldin, Ey Mübarek Ramazan
Çalışan kimseler kazanır, Müminler oruca özenir, Oruç sevmeyenler dert kazanır,
Sefa Geldin ey Mübarek Ramazan
Evvelin rahmet, evsatın mağfiret, Ahirin cehennemden azat ettirmek, Buyurmuş Hazret-i Muhammed (S.A.V.)
Sefa Geldin ey Mübarek Ramazan” diye.

Ama şimdi gidiyorsun, hem de onbir ay gelmemek üzere…
Alışmıştık sana, sahura kalkışla başlayan imsak vaktini aşmak korkusuyla bir yandan yemekle içmekle meşgul olup çocukluğumuzdan alıştığımız “ağzım burnum arıca, niyet ettim oruca” tekerlemesiyle niyet ediyorduk.

Kaptık mı Kur’an kitaplarımızı, mukabele dinlemeye gidiyorduk. Peygamber (S.A.V.) ve Cebrail aleyhi selamların sünnetini yerine getirmenin heyecan ve mutluluğunu duyarak dinliyorduk Kur’an bülbülleri hafızları.
Orucumuza zarar gelmesin diye dikkat kesiliyor, Yalandan, gıybetten korunmanın yollarını zorlamaya çalışıyorduk.
Ramazanın kendine has heyecan ve telaşları da var.
Akşam iftarda yenecek şeylerin hazırlanışı ayrı bir telaş,
İftar vaktine yetişmek için gayret etmek ayrı bir telaş,
İftar vaktini beklemek ayrı bir telaştır.
Nasıl telaşlanmayalım ki, “Oruçlunun iftar sevincinin Rabbine kavuşma sevinciyle eş tutulduğu anın yaşanması anıdır ifrat vakti. Öğle buyurmuş Âlemlere Rahmet Hazreti Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz. “Oruçlu için iki sevinç vardır: Biri, orucu açtığı zamanki sevincidir; diğeri de Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir…”

Yemekler yenince akşam namazı, sonra gelsin çaylar, yine telaş, çünkü evin ahalisi teravih namazına gitme hazırlığına başlamıştır.

Böylece devam den tatlı telaşlar bitmek üzeredir, şimdilerde gitmeye hazırlanıyor Aziz misafir. Gidiyor hem de, onbir ay gelmemek üzere…

“Hüzünle birlikte elveda demek zamanı geldi çattı “Ey Mübarek Kur’an ayı, Saimlere gufran ayı, Müminlere ihsan ayı, Şehri Mübarek elveda!

Gündüzlerin rahmet idi, Gecelerin nimet idi, Âşıklara vuslat idi, Şehri Mübarek elveda!

Hakkıyla kadrin bilmedik, Pek çok kusurlar eyledik, Nâdim olup tövbe ettik, Şehri Mübarek elveda!

1 yorum:

dedi ki...

SIRADIŞI:
Ehemmiyetine binaen:

Sıradışı bir Allah dostu olan Pir-i A’zam Abdülkadir Geylani Hz.leri (ks.) 3 Şevval 545 / 1150 Pazar günü, ribatta gerçekleştirilen sohbetinin bir bölümünde şöyle buyurmuşlardır;

Allah yolunda sebat edin, hep Allah bilincine sahip olun ve bir an olsun O’ndan gaflet etmeyin. Uyanma vaktini ölümden sonraya bırakmayın. Çünkü o zaman uyanmak fayda etmez. O’nun huzuruna çıkmadan evvel kendinize çeki-düzen verin. Mecburi uyanış vakti gelmeden önce kendiliğinizden uyanın. Aksi halde pişmanlığın fayda etmeyeceği günde pişman olursunuz.

Kalplerinizi düzeltin. Çünkü kalbiniz düzgün olursa diğer halleriniz de düzelir. Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İnsanoğlunda bir et parçası vardır, o düzelince bedenin diğer organları da düzelir, bozulunca onlar da bozulur. İyi biliniz ki, bu et parçası kalptir.”