İsLaM ÇoK GüZeL "Mutluluğun Adresi"
www.islamcokguzel.wordpress.com - - www.facebook.com/islamcokguzel - www.facebook.com/islamcokguzelharun
21 Mart 2012 Çarşamba
9 Mart 2012 Cuma
8 Mart 2012 Perşembe
İSLAM'IN KADINA VERDİĞİ DEĞER.. (Bir de bu açıdan düşünün..!)
İSLAM'IN KADINA VERDİĞİ DEĞER.. (Bir de bu açıdan düşünün..!)
Kur'an-ı Kerim’deki 4. surenin adı "Nisa" Suresi’dir. Nisa, kadınlar anlamındadır. Kadınlar Suresi demek. Kuran-ı Kerim’de "rical", yani erkekler anlamında herhangi bir sure yoktur.
Kuran-ı Kerim’de, bazı peygamberlerin isimleri surelere verilmiştir. Yusuf, Yunus, İbrahim veya Lokman sureleri gibi. Peygamber olan erkekler sureye isim olabilmiştir. Bu genel kuralın tek istisnası "Meryem" Suresi’dir.
Hz. İsa (a.s.)’ın annesi, peygamber olmamakla beraber bir sureye isim olabilmiştir. Peygamber olmayan tek kişiliktir. Kuran-ı Kerim her fırsatta kadını onurlandırmış, ön plana çıkarmıştır. Toplumun gündeminde kalsın diye.
Kuran-ı Kerim’deki en manidar surelerden biri de 58. sırada yer alan "Mücadele" Suresi’dir. Medine’de inen bu surenin kadınlar açısından anlamlı bir hikáyesi (sebeb-i nüzulu-iniş gerekçesi) vardır. Mücadele, peygamberle tartışan kadın anlamına da gelir. Olay şöyle gelişti:
"Hz. Havle (RA)" iman eden bir kadındı. Evs (RA) isimli, sert tabiatlı bir adamla evliydi. Bir gün Evs (RA), karısını boşadı. Bu boşanmayı gerçekleştirirken de eskiden Araplar arasında yaygın olarak yapılan ve "zihar" olarak adlandırılan bir yöntemi kullandı.
Araplar, eşlerinin bazı hassas noktalarını, anneleri-bacıları gibi evlenmeleri yasak olan akrabalarına benzetirlerse bu boşanma sebebi sayılırdı. Evs (RA) de eşine, "Sen bana anamın sırtı gibisin" diyerek aralarındaki akdini sona erdirmek istedi.
İşte bu olaya muhatap olan Hz. Havle, soluğu Hz. Peygamber’in (SAV) yanında aldı. Hz. Havle tepkiliydi. Hz. Havle yorgundu. Hz. Havle bezgindi. Hz. Havle mağdurdu. Hz. Havle çaresizdi. Çareyi Hz. Peygamber’de (SAV) bulacaktı.
Havle (RA), Peygamber’in (SAV) evine geldi. Efendimiz (SAV) dinliyordu. İsyan edercesine kocasını, Peygamberimize şikáyet etmeye başladı. Şöyle diyordu: "Ey Allah’ın elçisi! Evs, benim malımı-mülkümü yedi. Gençliğimi tüketti. Onun için çocuklar doğurdum. Şimdi ise yaşlandım. Çocuk doğuramaz hale geldim. O da zihar yaparak beni boşadı. Beni ortada bıraktı. Ya Rabbi, halimi sana arz ediyorum. Bu halimi sana şikáyet ediyorum."
Havle’yi büyük bir dikkat ve saygıyla dinleyen Hz. Peygamber (SAV) bir an duraksadı. Sonra, "Bu tür boşamalarla ilgili Rabbimden bana herhangi bir ölçü gelmiş değildir" cevabını verdi. Çünkü O (SAV), Yüce Allah’tan vahiy gelmedikçe kendi heva ve arzusuna göre konuşmazdı. Yüce Allah’ın kendisine müsaade ettiği konular hariç, mutlaka vahiy beklerdi.
Ama çok geçmeden Yüce Rabbimiz, "Halimi sana iletiyorum" diyen bu mağdur kadının yakarışına cevap verdi. Ötelerden, ötelerin de ötesinden cevap geliyordu. Yüce Allah’ın, "Senin sesini, yakarışını, isyanını duydum. Yalnız değilsin, sözün duyulmuştur, gökte yankılanmıştır Havle! Arzu ettiğin konuda sana cevap verilecek ve sen rahatlayacaksın" anlamında ayeti inecektir.
Yüce Rabbimiz, Havle’ye cevap veriyordu. Öylesine bir cevap ki Medine’de yankılanmadık, konuşulmadık ne sokak ne ev bırakacaktı. Günlerce her mekánda Havle’nin yakarışına verilen cevap konuşulacaktı. Havle gibi mazlum ve mağdur bütün kadınlar, bir anlamda "erkeği cezalandıran" bu ayetleri gururla okuyacaklar.
Yüce Allah (c.c.), karısını bu şekilde boşamak isteyen erkeğe bu işin çirkin olduğunu ilettikten sonra, ya köle azadı, ya iki ay üst üste oruç veya 60 fakiri doyurma cezası verecektir. Eşine dönmenin bedeli olarak. Tekrar eşine yaklaşmak istersen bunu ödeyeceksin. Kadın değil, erkek bunu ödeyecek. Çünkü kadın mağdur oluyordu. Rabbimiz, mağdurun yanında, mazlumun yanında.
"Mücadele" Suresi’nin ilk ayetleri indiğinde yüzü sevincinden ay gibi parlayan Peygamberimiz (SAV), Havle’yi çağıracak ve "Seni müjdelerim Havle! Allah senin sesini duymuştur" dedikten sonra ilk ayeti okuyacaktır: "Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikáyette bulunan kadının sözünü Allah işitmiştir. Allah sizin konuşmanızı işitir. Çünkü Allah işitendir, bilendir." (Mücadele 58, 1)
Hz. Havle bugün bile horlanmış, zorlanmış, terk edilmiş, önemsenmemiş, gençliğinden sonra kenara itilmiş bütün kadınların ortak isyanı olmuştur. Sembol olmuştur. Önemsenmediklerini zanneden kadınlara, "Hayır, Rabbiniz sizi önemsiyor. Rabbiniz sizin adınıza zulmeden erkeğe dünyada cezalar getirdiği gibi ahirette de hesap soracak". Üzülmeyin, sesinizi Rabbiniz duyuyor, halinizi görüyor cevabıdır Mücadele Suresi.
Yıllar geçer. İki büklüm bir kadın Medine çarşısında Hz. Ömer’in önüne geçer. Bir şey sorar. Uzun boylu Hz. Ömer eğilir, diz çöker. Ellerini kadının omzuna koyar. Söyle nine der. Kadın dakikalarca konuşur, Hz. Ömer dinler. Medine’nin lider kadrosu ise hayret içindedir. Bu ihtiyar nineye bu kadar zaman feda edilir mi(!). Nihayet kadın anlatacağını anlatır ve gider. Hz. Ömer doğrulur.
Orada bulunanlardan biri, "Ey müminlerin emiri! Şu Kureyş’in liderlerini şu nine için o kadar bekletmeye değer miydi" diye sorunca Hz. Ömer hışımla döner. Herkesin duyacağı bir ses tonuyla: "Ne diyorsun! Yazık sana. Bu kadın Havle’dir. Allah (c.c.) yedi gök ötesinden onu duydu, hakkında ayet indirdi de Ömer mi onu dinlemeyecek. Vallahi bütün bir gün beni tutsaydı, öylesine duracaktım. Problemini halletmeden gitmeyecektim."
Sormak istiyorum; Kuran-ı Kerim'i bu bakışla hiç okuyabiliyor muyuz..?
Hz. Peygamber Efendimiz (S.A.V.)’in konu ile ilgili uyarı ve yönlendirmelerinden birkaçı şöyledir:
"Sizin en hayırlınız, ailesine karşı iyi davrananınızdır. Ben aileme karşı en iyi davrananızım."
"Müminlerin iman bakımından en mükemmeli ahlaki bakımdan en güzel olan ve ailesine şefkat ve mülayemetle davranandır."
"Kadınlara karşı hep hayır tavsiye edin. Zira onlar sizin yanınızda birer emanettir." (Tirmizî, İman 6; Ahmed, VI, 47,99)
"Eşlerinize yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin, sakın onları dövmeyin ve onları incitecek çirkin sözler söylemeyin." (Tirmizî, Radâ' 11; İbn Mace, Nikah 4; Ahmed, V, 72-73; Nesâî, 'Işretü'n-Nisâ, s, 167)
"Harcayacağın tüm harcamalardan dolayı, Allah'ın (c.c.) izniyle mükâfat alacaksın. Hatta eşinin ağzına verdiğin bir lokmanın bile karşılığını alacaksın."(Ebû Davûd, Nikah 40-41)
"Sizden biri hem karısını köle gibi döver, hem de utanmadan sarılıp yatar."(Buhârî, İman 56; Müslim, Vasıyye, 5; Ebû Davûd, Vasayâ 2; Tirmizî, Vasayâ 1; Nesâî, Vasayâ 3) buyuran Hz. Peygamber Efendimiz (SAV), bu konuda en güzel örnekliği kendisi sunmuştur. O, Yüce Allah'ın (c.c.) "Eşlerinizle en güzel bir biçimde geçinin." (Ahmed, IV, 17; İbn Sa'd, et-Tabakâtü'l-Kübrâ, Beyrût,1957, VIII, 148) emrini en güzel bir biçimde uygulamıştır. O, eşleriyle en güzel bir şekilde geçinmiş, onlara her konuda yardımcı olmuş, ev işlerinde onlara ortak olmuş, onlara asla bir fiske vurmamıştır. Onları hayatlarında ve vefatlarında her zaman hayırla anmıştır. O, "Ey Aişe, bu gece bana, Rabbime (c.c.) ibadet için izin verir misin?" (Nisa, 19) diyerek nafile ibadet için eşlerinden izin isteyecek kadar ince bir ruha sahiptir..
Selam ve Dua ile..
╔═ೋღ♥ www.facebook.com/
╚═══ೋღ♥ www.facebook.com/
2 Ekim 2009 Cuma
Aşk'la ve Aşk'a..
“Aşk’la ve Aşk’a… Besmelenin noktasıyla destûr…”
Destûra hacet gerektirmez aşk. Bir volkanın selinde, yangın yerinde, oduna bel bağlamaz adı aşk. Semânın hazinesinde sevdadan zümrütler beklemez aşk. Yoksunluktur ve yoksunlukta rahmettir adı aşk. Rahmetin bozkırlarında bir karıncanın yuvasındadır saklı aşk. Saklı kalmış düşlere hamd etmektir sureti aşk. Suretin hülyasında, hülyaların duasında, duanın gıyâbında mâşuka secde etmektir adı aşk. Aşk bir bulut, aşk bir gölge, rahmetin gözlerine perdedir aşk. Suretiyle yakan, hicranıyla yandıran ve vuslatıyla eriten bir ummandır suda aşk.
Âlemi yok etmektir aşk, yoklukta varlığı bulmaktır asıl aşk. Vahdetin içinde kesreti ararken, kesrette kendini görmektir adı aşk. Mâşuka kahır değil, hüsrâna sabretmektir hüsnü aşk. Zamanın çemberinde, dünyanın zemininde ve evrenin gözlerinde sırlıdır gerçek aşk. Aşk hüsrandır, hicrandır aşk. Yağmurdur rahmet kapılarından dökülen ve bir mahzenin en kuytu yerinde sırlanan şaraptır adı aşk. Bir kanunun telinde ve ney’in hüzünlü nağmesinde bir nefestir aşk. Aşk bir hazan, aşk bir hüzün, bir hazin kelimedir satırda aşk. Aşk sendedir ve aşk sendendir efendim. Bir gülüşünün âyinesidir aşk. Beşerin aklında değil, âşığın gönlünde yeşeren bir ilâhi filizdir aşk.
“Cihânı hiçe saymakdur adı aşk
Döküp varlığı gitmekdür adı aşk
Elinde sükkeri ayruğa sunup
Ağuyu kendi yutmakdur adı aşk
Belâ yağmur gibi gökten yağarsa
Başunu âna dutmakdur adı aşk
Bu âlem sanki oddan bir denizdir
Âna kendüyi atmakdur adı aşk.”
Aşk’ıyla yanıp kül, aşk’ıyla yanıp kul olduğum Efendim. Sen’in isminde saklıdır aşk.
20 Eylül 2009 Pazar
15 Eylül 2009 Salı
Kadir Geceniz Mübarek Olsun
- KADİR GECESİNİN ÖNEMİ
Ramazan-ı şerif ayı içinde bulunan en kıymetli gecedir. Bazı âlimlere göre Mevlid gecesinden sonra en kıymetli gecedir. Kadir Gecesi, Hz. Muhammed Mustafa Aleyhisselamın ümmetine mahsus bir gecedir. Başka Peygamberlere böyle bir gece verilmemiştir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
“Allahü Teâlâ, Kadir gecesini ümmetime hediye etti, ondan önce kimseye vermedi.” [Deylemi]
Peygamber Efendimiz, daha önceki ümmetlerden bin sene cihad eden insanları düşünüp, benim ümmetimin ömrü kısadır, az ibadet ederler diye üzülünce, Allahü Teâlâ, “Kadir gecesi senin ve ümmetinindir” buyurup Habibinin kalbini ferahlandırdı. Hem de Kadir gecesi, her Ramazan ayında gelir.
Resulullah Efendimize kendisinden önceki insanların ömürlerinin ne kadar olduğu bildirilince, kendi ümmetinin ömürlerini kısa buldu, uzun ömürlü olan diğerlerinin işledikleri salih amelleri işleyemezler diye düşününce, Allahü Teâlâ Ona bin aydan hayırlı olan Kadir gecesini ihsan etti. (İ. Malik)
Resulullah Efendimiz, “Beni İsrail Peygamberlerinden 80 yıl Allahü Teâlâya ibadet eden oldu” buyurunca, Eshab-ı kiram hayret ettiler. Bunun üzerine Cebrail aleyhisselam gelip; “Ya Resulallah, senin ümmetin bu Peygamberlerin, 80 yıllık ibadetine şaşarlar. Allahü Teâlâ sana ondan iyisini gönderdi” diyerek, (Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır) mealindeki âyeti okudu. (Tefsir-i Mugni)
Kadir gecesi hakkındaki hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Dört gecenin gündüzü de gecesi gibi faziletlidir. Allahü Teâlâ, o günlerde dua edenin isteğini geri çevirmez, onları mağfiret eder ve onlar bu günlerde bol ihsana nail olurlar. Bunlar, Kadir gecesi, Arefe gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi ve günleri.” [Deylemi]
“İnanarak ve sevabını Allahü Teâlâdan umarak, Kadir gecesini ihya edenin geçmiş günahları affolur.” [Buhari, Müslim]
“Kadir gecesinde, bir kere Kadir suresini okumak, başka zamanda Kur’an-ı kerimi hatim etmekten daha sevaptır. Kadir gecesinde bir tesbih (Sübhanallah), bir tahmid (Elhamdülillah), bir tehlil (Allahü ekber) söylemek yedi yüz bin tesbih, tahmid ve tehlilden kıymetlidir. Bu gece koyun sağımı müddeti kadar [az bir zaman] namaz kılmak, ibadet etmek, bir ay bütün geceleri sabaha kadar ibadetle geçirmekten daha kıymetlidir.” [Tefsir-i Mugni]
“Kadir gecesi üç defa “La ilahe illallah” söyleyen müslümanın, birincisinde bütün günahları bağışlanır. İkincisinde Cehennemden kurtulur, üçüncüsünde Cennete girer.” [Tefsir-i Mugni]
- Kadir Gecesinin Kıymeti, Tesbiti ve İhyası :
Kadir gecesi Ramazan ayı içindedir. Kadir gecesinin hangi gece olduğu, kesin olarak belli değildir. Âlimlerimiz, (Allahü Teâlâ, rızasını taatte, gazabını günahlarda, orta namazı beş vakit namazda, evliyasını halk arasında, Kadir gecesini Ramazan ayı içinde gizlemiştir) buyuruyorlar. O halde Allahü Teâlânın rızasına kavuşmak için, hiçbir iyiliği küçük görmemeli! Gazabı günahlar içinde saklı olduğu için, hiçbir günahı küçük görmemeli; orta namazı kaçırmamak için, beş vakit namazı vaktinde kılmalı; evliya halk arasında gizli olduğu için herkese iyi muamele etmeli. Her geleni Hızır, her geceyi Kadir bilmelidir.
V.Necat’taki hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Allah indinde en kıymetli gece, Kadir gecesidir.”
“Bin aydan daha kıymetli olan Kadir gecesinin hayrından mahrum kalan, her hayırdan mahrum kalmış sayılır.”
Kadir gecesi ile ilgili hadis-i şeriflerden birkaçı da şöyledir:
“Kadir gecesini Ramazanın son on gününde arayın.” [Müslim]
“Kadir gecesini, Ramazanın son on gününün 21, 23, 25, 27 ve 29 gibi tek gecelerinde veya Ramazanın son gecesinde arayın. Sevabını umarak Kadir gecesini ibadetle geçirenin günahları affolur.” [İ.Ahmed]
“Kadir gecesi Ramazanın 27. gecesidir.” [Ebu Davud]
İmam-ı a’zam hazretleri, Kadir gecesinin, Ramazanın 27. gecesine çok isabet ettiğini bildirmiştir.
“Kadir gecesine rastlamış olan bir geceyi ihya eden, Kadir gecesini ihya etmiş gibi sevap kazanır” hadis-i şerifini düşünerek sık sık vaki olan 27. gece ihya edilirse, o gece Kadir gecesi olmasa bile, büyük sevaba kavuşulur.
Kadir gecesini soran bir zata, Peygamber Efendimiz:
“Bu yıl Kadir gecesi Ramazanın ilk gecesi idi geçti. 27. geceyi ihya et! Ramazanın 27. gecesini ihya edene, vücudundaki kıllar sayısınca, hac, umre, şehid ve gazi sevabı verilir” buyurdu.
Başka birisine de, “Bu yıl Kadir gecesi geçti, fakat Ramazanın 27. gecesini ihya et! Kadir gecesi sevabına kavuşursun. Şefaatten nasipsiz kalmazsın” buyurdu.
Hz. Âişe validemize de, “13. gece idi geçti. Kadir gecesini kaçırdıysan, 27. geceye kavuşursun. O geceyi ihya edersen, ahiret yolculuğu için azık olarak o geceki ibadet sana yeter” buyurdu.
Hz. Âişe validemiz, “Resulullah, Ramazanın son on gününde çok ibadet ederdi” buyuruyor.
Mübarek vakitlerde, günahlardan titizlikle uzak durmalı, taatları, ibadetleri ve her çeşit hayratı artırmalıdır. Zira Allahü Teâlâ, tarafından sevilen kimse, faziletli vakitlerde faziletli amellerle meşgul olur. Buğzettiği kul ise; faziletli vakitlerde kötü işlerle meşgul olur. Kötü işlerle meşgul olanın bu hareketi azabının daha şiddetli olmasına ve Allahü Teâlânın, ona daha çok buğzetmesine sebep olur. Çünkü o, böyle yapmakla vaktin bereketinden mahrum kalmış ve onun hürmet ve şerefini çiğnemiş olur.
Bu geceyi ihya için ilim öğrenmeli, mesela ilmihal okumalı, kaza namazı kılmalı, Kur’an-ı Kerim okumalı, dua, tevbe etmeli, sadaka vermeli, Müslümanları sevindirmeli, bunların sevaplarını ölü diri bütün müminlere göndermeli! Kadir gecesini ihya edenin, Ramazan orucunu tutanın, haccı kabul olanın, bütün günahları affolursa da, namaz, oruç ve kul borçları ödenmiş olmaz. Bunları kaza ederek, ödeyerek borçtan kurtulmak gerekir.
Resulullah Efendimiz:
Kadir gecesinde, “Allahümme inneke afüvvün kerimun tühıbbül afve fa’fü anni” duasını okumayı bildirmiştir.
“Ya Rabbi, sen affedicisin, kerimsin, affı seversin, beni de affeyle” demektir.
- Kadir Gecesin Alametleri :
Kadir gecesi, açık ve sakin olur, ne sıcak, ne de soğuk olur. Ertesi sabah güneş, kızıl olup, şuasız doğar. Kadir Gecesinde köpek sesi duyulmaz diyen âlimler de olmuştur. Ubeyd bin Ömer hazretleri anlatır: Kadir gecesi denizde idim, denizin suyunu içtim, tuzlu değildi, tatlı ve hoş idi.
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
“Kadir gecesi açık ve mülayim olur. Soğuk ve sıcak değildir, sabahında da güneş zaif ve kızıl olarak doğar.” [Taberani]“Kadir gecesi açık olur, sıcak ve soğuk değildir. Bulut yoktur. Yağmur ve rüzgar yoktur. O gecenin sabahının alameti güneşin şuasız doğmasıdır.” [Taberani]
“Kadir gecesi sabahı güneş şuasız olarak doğar. Yükselinceye kadar sanki büyük bir tabak gibidir.” [Müslim]
- Kadir gecesine rastlamak için Ramazanın gecelerini nasıl değerlendirmeli?
Ramazanın her gecesini Kadir gecesi bilerek hareket edilirse Kadir gecesine rastlanmış olur. Her gün en az şunlar yapılmalı:
1- Yatsı namazında zammı sure olarak Kadir suresini okumalı.
2- Kadir gecesi okunacak duayı okumalı.
3- Bir iki sayfa Kur’an-ı Kerim okumalı.
4- İlmihalden bir iki sayfa okumalı.
5- Az da olsa sadaka vermeli.
6- Gece seher vakti, iki rekat namaz kılıp, silsile-i aliyyeyi okuyarak, o âlimlerin hürmetine dua etmelidir.
7- Gündüzü de gecesi gibi kıymetli olduğu için gündüzleri de değerlendirmelidir.
- Tesbih Namazı :
Günahların afvına vesîle olan tesbih namazı 4 rek’atlı bir namazdır. Bu namazı kılabilmek için şu tesbihi ezber bilmek icap eder: “Sübhânallâhi vel-hamdü lillâhi ve lâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber. Ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil-aliyyil-azıym”
- Tesbih Namazının Kılınışı:
Kalben tesbih namazı kılmaya niyet edilir. “Allâhü Ekber” diyerek namaza başlanır.
Yukarıdaki tesbih:
“Sübhâneke…” den sonra 15 kere,
Zamm-ı sureden sonra 10 kere,
Rükûda 10 kere,
Rükûdan doğrulunca 10 kere,
Secdede 10 kere,
Secdeden doğrulunca 10 kere,
İkinci secde de 10 kere,
okunur.
Böylece birinci rek’at kılınmış olur. İkinci rek’ate kalkılınca Fâtiha-i şerîfeden önce yine 15 kere, diğer yerlerde de, tarif edildiği gibi 10′ar kere okunarak 4 rek’at tamamlanır.
Tesbih namazının diğer tarafları aynen diğer namazlarda olduğu gibidir. Fark sadece okunan tesbihlerdir. İkinci rek’atte oturulduğunda, “Et-tehiyyâtü…” den sonra, “Allâhümme salli…” ve “Allâhümme bârik…”, üçüncü rek’at için ayağa kalkıldığında da “Sübhâneke…” okunacaktır.
Tesbih namazında beher rek’atte okunan tesbih adedi 75′dir. Dört rek’atte 300 tesbih okunmuş olur.
- Kadir Gecesinde Ne Yapılır?
Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hak, bu mübarek gecenin kıymet ve faziletini şöyle beyan buyurmaktadır:
“Biz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır.. O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar. O gece, esenlik doludur. Tâ fecrin doğuşuna kadar.” (Kadir Suresi )
Resul-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz buyuruyor:
“Kim Kadir Gecesi’nde inanarak, ihlas ile o geceyi ibadetle geçirirse, geçmiş günahları bağışlanır.”
“Kadir Gecesi yatsı namazında cemaatte hazır bulunan, ondan nasibini almıştır.”
Müminlerin annesi Hz.Aişe (r.a.) şöyle diyor :
-Dedim ki: Ya Rasulallah, Kadir Gecesi’ni bilirsem onda ne şekilde dua edeyim? Şöyle buyurdu:
- Allahümme inneke afüvvün kerîmün tuhibbül afve fa’fü anni.
(Allah’ım sen affedicisin, affı seversin, beni affeyle.)
Bu mübarek gecede dua sünnettir. O icabet vakitlerinden birisidir. Süfyan-ı Sevrî demiştir ki, o gece dua etmek, namaz kılmaktan daha sevaptır. Kur’ân okuyup da dua ederse güzel olur.
İbnü Hacer Heytemî Tuhfetü’l-Muhtâc’da der ki:
“Kadir gecesini görene, saklaması sünnettir. Onun kemâliyle faziletine ancak Allah Teâlâ’nın bildirdiği kimseler nail olur.”
Bu gece 4 rek’at Kadir Gecesi namazı kılınır:
1′inci rekatte: 1 Fâtiha-i şerîfe, 3 “İnnâ enzelnâhü fî leyletil-kadr…“
2′nci rek’atte: 1 Fâtiha-i şerîfe, 3 İhlâs-ı şerîf,
3′üncü rekatte: 1 Fâtiha-i şerîfe, 3 “İnnâ enzelnâhü fî leyletil-kadr…“
4′üncü rek’atte: 1 Fâtiha-i şerîfe, 3 İhlâs-ı şerîf,
okunur.
Namazdan sonra:
1 defa:
“Allâhü ekber. Allâhü ekber. Lâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber. Allâhü ekber. Ve lillâhil-hamd”
100 “Elem neşrah leke sadrak…”
100 “İnnâ enzelnâhü fî leyletil-kadr…”
100 defa da Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz’in Hazret-i Âişe (r.a.) Vâlidemiz’e öğrettiği şu duâ okunup, sonra duâ yapılır:
“Allâhümme inneke afüvvün kerîmün tühibbül-afve fa’fü annî” (Allah’ım sen affedicisin, affı seversin, beni affeyle.)
Mümkünse kandil gecesi olması hasebiyle bir de TESBİH NAMAZI kılmalıdır.
20 Ağustos 2009 Perşembe
Ramazan-ı Şerifiniz Mübarek Olsun
Hoş geldin ateşim, yangınım, külüm.
Ateş oldun. Avucumda tutamadım seni. İçime düştün. Kalbimin karasına çaldım kor yüreğini. İbrahim[as] gibi gülden ateşlere düşürdün canımı. Ey “kavurucu ateşim” akla beni, yak kirlerimi. Ey yangınım, sen başkalarına sakla serinliğini, küle çevir bedenimi, benliğimi.
Bir yangın yeridir Ramazan. Yüreğinin taraçalarına ötelerden kıvılcımlar sıçratır. Alnına göklerin sıcağını düşürür. Secdelerce ısınır yüreğin. Ilık yağmurlar üşüşür tenine. Rahmetle ıslanırsın. Merhamet denizinde yıkanırsın. Ezelde ruhuna dokunan kutlu sesin yankısı yeniden erişir kulağına.
Hoş geldin yolum, yoldaşım, menzilim.
Yol oldun ruhuma. Dünyanın telaşından çekip aldın beni. Kalbimin serin vadisine taşıdın nefsimi. Beni benimle yeniden tanıştırdın. Yûnus[as] gibi denize attın, geceye bıraktın, balığın karnına soktun nefsimi. Kuraların hepsi bana çıktı. Nasıl da tanıdın “efendisinden kaçmış köle”yi? Ey yoldaşım, kötülerden sakla beni. Yolda bırak nefsimi.
Bedenine konuktur Ramazan. Tenine yeniden ruh üfler gibi sessizce gelir, sessizce gider.
Derin bir nefes gibi dudağından kalbine müjdeler yollar. Benliğin kabuğunu kırar, bencilliğin göğsünde yaralar açar. Seni sana bitiştirir. Maddenin labirentlerinde kaybolmuş ruhunu kardeş ruhlarla yeniden buluşturur, yeniden barıştırır.
Hoş geldin ay yüzlüm, hilâl kaşlım, sevgilim.
Can oldun tenime. Yeryüzünün cezbesinden kopardın beni. Göklerin temâşasına kaptırdım gözlerimi. Yüzümü kutlu aynalarda seyrettim. Rüyânı görmek için Yûsuf[as] gibi kuyulardan topladım hücrelerimi. Ey göklüm, yanına al beni. Yüz üstü bırak kibrimi, bencilliğimi.
Zamanın kutsanışıdır Ramazan. Hilâlin dokunuşuyla zaman mekana galip gelir. Kutsallık yörene gelir, yanına varır, eline doluşur. Sen onu arayıp bulmazsın, o seni bulur ve kucaklar. Sanki kıble sana yönelir. Sanki seccaden alnını öper. Sanki Kâbe sana yanaşır. Sanki En Sevgili[asm] evine konuk olur. Nereye gidersen git, yanında kalır Ramazan.
Hoş geldin bahar kokulum, çiçek tenlim, deniz gözlüm.
Kabrimden kaldırdın beni. Adımı kazıdığım taşları kırdın. Sesimi yutan uçurumları uçuruma attın. Beni bana kattın yeniden. Sonsuzluğun müjdesini dokundurdun tenime. Bir İsâ[as] nefesi gibi dürttün kalbimi uykulardan. Ey gülüm, kokunu ver ruhuma. Uzaklara at cesedimi.
Bir uyanıştır Ramazan. Açlığın incelttiği bedeninde ruhuna daha çok yer kalır. Benliğin kabından çıkarsın, kutsiyetin Kâbe’sine varırsın. Bencilliğin kafesinden kurtulursun, meleklerin kanatlarına tutunursun. Yetimlerin gözlerindeki eşsiz sevince mimar olursun. Yoksulların gönlünde taş üstüne taş koyarsın. Ellerin kalbine diğer ilk kez. Mûsa[as] gibi göğsünde “yedi beyza” taşırsın. Aklanırsın, arınırsın, kutsanırsın.
Hoş geldin tatlı sözlüm, gül yüzlüm, sultanım.
Bak, nasıl da uslandım. Sözüne kandım. Bakışınla yıkandım. Hamdım, piştim, yandım. Huzuruna vardım. Yaralarımın hepsini kanattım. Hasretlerimin hepsini avuttum. Teselline susadım. Yüzüne acıktım. Orucunu tuttum. İftarına muntazırım. Yâkub[as] gibi gömleğinin kokusuyla açtın gözlerimi. Ey âl yanaklım, “hümeyrâm”, yüzünü değdir yüzüme. Sözünün meltemine savur benliğimi.
Ne güzel terbiyedir oruç. Seni nefsinin karşısına koyar. Bedeninin kabuğuna derin çizikler atar. Teninde gül kokulu yaralar açar. Yüreğine fısıldar: “Sen sana ait değilsin!” Mideni boşalttıkça, kalbini doyurur. Ötelerden gelen kutlu bir kervan olur; seni kuyuda bulur, cennet karşılığı Sahibine satar.
Hoş geldin bi’tanem, nur tanem, nar tanem.
Tut saçlarımdan kor gözlerinle.
Ellerimi yu ellerinin ateşinde.
Yüreğimi rehin tut sevdânın tenhasında.
Yanımda kal, benimle kal, bana kal bütün bayramların arefesinde.
Seni sana çağırıyor Ramazan.
Ramazan-ı Şerif
“…Ramazan ayında bir başka coşkuya bürünen¸ adeta ibadet dirisi hâline gelen bir sûfîyi yakın dostlarından bir bilge şahsiyet imtihan etmek ister. Kendisine¸ oruç ibadetinin inceliklerine dair bazı sualler sorar. O Zat şu cevabı verir: “Senin için geçerli olan oruç hükümlerini mi¸ yoksa benim için geçerli olan oruç hükümlerini mi soruyorsun?”
O alim bu cevap karşısında hayrete düşer ki¸ veli olan zat sözlerini şöyle tamamlar:
“Siz alimlere göre oruç sadece bir şeyler yiyip içmekle veya cinsel temasla bozulur. Oysa ben¸ Allah (c.c)’ı ne zaman unutursam orucumun bozulduğuna hükmederim.”
İnanmak bir ayrıcalık¸ bir hidayet ve bir nasip işidir. Kişinin inandığı gibi yaşaması ise bir erdem¸ bir liyakat ve bir sevda işidir. İnanç ve ibadetlerimiz¸ bizleri¸ rahmet suyuna kanmaya ve ilahî tecelliye ermeye sevk etmelidir. Yaşanmayan¸ tadılmayan¸ sevilmeyen ve yoluna kurban olunmayan din¸ sönük ve aciz kalır. Allah, bizden canlarımız ve mallarımız karşılığında¸ cenneti hak etmemizi ve cemâline müştak olmamızı istemektedir. Bu dünyada iken cennet huzuru ve rahmet iklimini yakalayamayanlar¸ ahirette hangi cenneti hayal edebilecekler?
İnsanlığın kurtuluşu ve mutluluğu için gönderilen İslâm¸ bizlere fırsat mevsimleri sunmaktadır her zaman Cuma akşamları¸ bayram günleri¸ seher vakitleri ve özellikle Ramazan-ı Şerif ayı hayat yolumuzu aydınlatan belli başlı kandillerdir.
Ramazan¸ müminin yıllık manevî donanım mevsimidir. Yaşamının yeniden gözden geçirilmesi¸ fırsatların değerlendirilmesi ve ibadet yoğunluklu bir hayat sürmesinin özel eğitimidir. İhmallerini¸ kayıplarını¸ mahrumiyetlerini ve zaaflarını görme ânıdır. Yaşadığı günlerin hesabını vermeye¸ hayatınızı dolu dolu yaşamaya yönelik bir davetiyedir. Kalbini yokladığı¸ ruhunu arındırdığı ve kendini yenilediği bir süreçtir.
Bu ayda Allah’ı zikretmenin¸ Allah’ı hissetmenin ve Allah yolunda olmanın deneyimini gerçekleştiriyoruz. Alıştığımız ibadetleri¸ bir yıl boyunca¸ kesintisiz sürdürmeye karar veriyoruz. Allah’a kulluktan başka her şeyin boş olduğunu idrak ediyoruz.
Katıldığımız mukabele meclisleri¸ sürdürdüğümüz hatimler ve okunan Kur’ân âyetlerini can kulağı ile dinlemek suretiyle Kur’ân’la ünsiyet peyda ediyoruz. Kur’ân’ı kalbimize ve hanelerimize misafir edip Kur’an’la diriliyor¸ Kur’ân adamı olmaya ahdediyoruz. Dünyevî ve uhrevî kurtuluşumuzun Kur’ân ipine sarılmaktan geçtiğini idrak ediyoruz.
Ramazanla gönlümüz bir başka yıkanıyor. Gözyaşı dökemeyen gözlerimiz yaşarmaya¸ ürpermeyen gönüllerimiz rikkate ermeye¸ gülmeyen yüzlerimiz mütebessim olmaya¸ uzanmayan ellerimiz dost eli olmaya başlıyor. Artık birlikte hissediyor¸ birlikte yürüyor ve birlikte yol alıyoruz. İftar sofralarımızı garipler¸ yoksullar¸ fakirler¸ dostlar¸ komşular ve akrabalarla paylaşmak suretiyle kaynaşıyor¸ hâlleşiyor ve birlikte yaşamayı öğreniyoruz. Vermenin¸ faydalı olmanın ve dert ortağı hâline gelmenin zevkini yaşıyoruz. Zekâtlarımızla mallarımızı¸ misafirperverliğimizle hânelerimizi¸ fitrelerimizle canlarımızı¸ kıraatle dillerimizi¸ namazla ruhumuzu ve oruçla gönlümüzü temizliyor¸ dirilişe eriyoruz.
Oruç tutmanın aç ve susuz kalmak olmadığını¸ kendimizi tutmak gerektiğini hissediyoruz. Yalan¸ kötü söz¸ boş laf ve gereksiz konuşmalardan dilimizi arındırıyoruz. Ya hayır söylemeyi ya da susmayı öğreniyoruz. Susma orucu ile irfan sohbetine koyuluyoruz. Dilimizi tutmakla vücudumuzu selamete erdiriyoruz. Kulağımızla Hak sözlerini işitmeye¸ gözümüzle hakikati temaşa etmeye¸ elimizle hakkı tutup kaldırmaya¸ ayaklarımızla hayır yolunda olmaya gayret ediyoruz. Gönlümüzden gafleti kovmak¸ Rabbimizi kalbimizde hissetmek ve gönül hânemizi Allah’tan gayrı her şeyden temizlemek suretiyle kalbimize oruç tutturmaya çalışıyoruz. İhlâş samimiyet¸ teslimiyet ve aşk eğitimi verdiği için orucumuza denk bir erdem yolu göremiyoruz.
Oruçla kendimizi buluyor¸ nefsimize hâkim oluyoruz. Nefsinin zebunu¸ ihtirasının kurbanı ve zevklerinin meftunu değil Hakk’a karar kılıyor¸ irademizi yeniliyor¸ ufkumuzu sonsuzluk âlemine açıyoruz. İslâm’ı nefsimize telkin ediyor¸ nefsimizi ruhumuzun hizmetine sunuyor ve nefsimizin kemâle ermesini¸ secdeye varmasını ve hizaya gelmesini sağlıyoruz. Ramazan’da Kadir gecesi ile de ânlık fırsat demlerini yakalamaya¸ her geceyi Kadir bilmenin kıymetine râm oluyoruz.
Ramazan’la duyarsız¸ hissiz¸ kalpsiz ve vicdansız adımlarımıza âh ediyoruz. Mazlumların ve mustariplerin imdadına koşmayı alışkanlık hâline getiriyoruz. Birimizin hepimiz için¸ hepimizin de birbirimiz için yaratıldığını¸ kavga etmeye değil barışmaya¸ yük olmaya değil birbirimizin yükünü hafifletmeye¸ ağlatmaya değil güldürmeye geldiğimizi anlamaya çalışıyoruz.
Özetle¸ Ramazan ayı icra ettiğimiz çeşitli ibadetlerle¸ keyfiyetsiz olarak Allah ile beraberlik şuuru içinde yaşamanın¸ huzur maallahı idrak etmenin yoludur.
Ramazan¸ müminin özgürlük ve bağımsızlık ayıdır. En büyük düşmanı olan nefsiyle mücadele ederek¸ ondan bağımsızlaşır ve onu yendiği gibi Kur’an’a ters düşen her şeyi bir kenara iterek ferdî ve İslâmî hürriyetine kavuşur¸ şahsiyet bulur. Kötülüğün her türlüsünden¸ aşağılıktan¸ hakaretten¸ bağımlılıktan ve kölelikten kendimizi bağımsız saymamıza kapı aralayan bir iklimdir.
Rabbim¸ sa’yimizi meşkur¸ duâlarımızı makbul¸ hânelerimizi mamur¸ ticaretimizi lentebur¸ kazançlarımızı helal¸ dostluğumuzu daim¸ kulluğumuzu mübarek¸ Ramazanımızı bereketli¸ gönlümüzü manevî irfanlarla dolu ve Kur’an ahlakı ile ahlâklanmayı nasib eylesin cümlemize İnşaallah..
Selam ve Duâ ile…
Bir Duâdır Ramazan-ı Şerif
Sorsanız yaşı 60’larda, 70’lerde bir pîr-i fâniye, “bunca yıllık ömrün olmuş; ne gördün ne yaşadın?” diye, “ne bileyim evlad” der, “sanki bir gündü geçen bunca zaman; ne gördüm ne yaşadım sanki!” diye de ekler. İşte bu misal biz de Ramazan’a hoş geldin demeye hazırlanıyorken ‘bu bire bin mahsül veren bereketli vaktin’ kıymetini bilip ona göre hazırlayalım kendimizi! Eğer ki özüne erememişsek, Ramazan bittiği vakit bizler de o pîr-i fâni gibi “bir şey anlamadım, bir gün gibi geldi geçti” deyiveririz.
Peki, dolu dolu geçirebilme maksadını öncelemek için ne anlamalıyız Ramazan deyince? Ya da ne anlamamalıyız ilk olarak?
Bir defa Ramazan eşittir eğlence, yeme içme, gezme tozma değildir! Ne bol şarkılı/sözlü/dansözlü Direklerarası, ne kalbi karartıcı bol kahkahalı tuluatlar, ne de her iftarda/sahurda envai çeşidin bulunduğu ve tıka basa doyuran taamlar… Elbette bunların hiç biri değildir Ramazan!
Ramazan, tabir-i caizse “yoğunlaştırılmış kulluk eğitim kampıdır.” Bir nevî dershanedir, okuldur! Terbiyecisi bizzat Rabb’dir! Mürebbisi bizzat Rabb’dir çünkü mürebbiliğinin kökü/esası yine döner dolaşır Rahmetine dayanır. Sonsuz merhameti, biz kullarını -teşbihte hata olmasın- tornadan geçirir, fazlalıklarımızı/dik ve sivri yanlarımızı yontmak/düzleştirmek/güzelleştirmek suretiyle bizi adam gibi adam olmaya yönlendirir.
Güzelleşmek… Peki, bundan ne anlayacağız? Estetik, sıfır beden, botoks, dik burun, gergin yüz, düzgün hatlar… bunları mı anlamamız gerek güzelleşmek deyince! İpucu yine Allah kelamıyla gelsin; “O, sizin dış görünüşünüze/ suretinize/endamınıza/boyunuza posunuza bakmaz. Ancak kalbinizdeki ihlasa/samimiyete/içtenliğe ve de amellerinizdeki/işlerinizdeki/ ibadetlerinizdeki takvaya/özene/titizliğe/Kendisine duyulan sonsuz sevgiye/saygıya bakar!”
Demek ki güzelleşmek; kalbte ihlâsa, amelde de takvaya işaretmiş. Mevla esasında oruç ile bizi güzelleştirmek istiyor yani! Dolayısıyla tüm dünyayı…
Ayların Namazıdır Ramazan! Nasıl ki günün beşe bölünen vakitlerinin her birinde bir namaz vardır! Aynen bunun gibi 12 ayın da birisinde devir daim eden bir zaman var ki sadece ibadete has kılınmıştır; o da Ramazan’dır! 12 ayı bir vakit olarak düşünürsek Ramazan, namaz gibi bizi dünyanın gürültüsünden, şamatasından, telâşesinden, gafletinden çeker sıyırır da Hakk’ın huzuruna vardırır, bizi Rabb ile birebir ve daha konsantre/yoğunlaştırılmış halde muhatap eyler!
Kıyamdır, secdedir Ramazan… Kıyamdır, çünkü “Kur’an ayı” Ramazanda Kur’an tilavet edilir/okunur. Tıpkı namazın kıyamındaki kıraat gibi! Anlamını düşüne düşüne, gönlümüze yedire yedire… Geride kalan 11 aydaki bahaneler bu ayda mukabelelerle, seherlerdeki müsaid vakitlerle, kasetten, cd’den, tv’den dinlenen hatimlerle aradan sıyrılır gider. Kur’an’la daha çok muhatab olma zamanı kendiliğinden gelmiştir yani, biz istemesek de!
Secdedir Ramazan… Rabbimize en yakın olduğumuz yer ve ânı işaret ederken “Secde ânıdır”, diye buyurmuş yaratılmışların en hayırlısı (sallallahüaleyhivesellem)… O secde ki daha çok dua, daha çok gözyaşı, daha çok acziyet, daha çok içtenlik ve daha yakından fısıldamak gönülden kopan ıslak sözcükleri Allah’a… Ramazan da böyle değil midir? Her şeyimizle daha çok yakın değil miyizdir Allah’a!
Ramazan, ayların iki büklüm durulan rükûsu... Rükû ama hem maddi hem manevi rükû!
Evvela en ham anlamıyla açlıktan/zayıflıktan/takatsizlikten dolayı huzurda diz çökme… Hâla anlayamadıysan acziyetini “açlık” ile anla diye! Rabbine karşı isyan içre dik durma ey kulum, bak gördün mü iki lokma yemedin nasıl da kıvrıldın! “Haddini bil ey insan, gururlanma ey insan”ı manevi ders olarak verme inceliği/zarafeti…
Rükû’nun manaya bakan diğer yüzü; yetime, yoksula, aça, çıplağa doğru eğilme, merhametini gösterme hâli… “Küçük dağları ben yarattım edasıyla dünya üzerinde büyüklenerek gezme ey kulum; şöyle tevazu ile eğil de bir bak etrafına! Kimler Benden yardım bekler; bak da senin elinle onlara yardım edeyim” nidası! Ve muhtaca Allah’ın adıyla, Allah rızası için merhametle eğiliş… Rahmet ayının tezahürü değil mi zaten merhamet? Ne mutlu merhamet edip de merhamete duçar olanlara!
Ve ne mutlu Ramazanda kazandığı güzel hasletleri yani merhameti, şefkati, duayı, namazı, orucu… tüm ömrüne yayanlara!
- Ramazan bir eğitim kurumu;
- Gün içindeki beş vakit namaz gibi kişiyi sene içinde hizaya çekme dershanesi;
- Ramazan, affa sebep olsun diye Rabbimizin hediyesi;
- Ramazan, bilincini imanıyla çelikleştirmiş insanın içinden hiç çıkmak istemeyesi!
Ramazan’ınızın ve sonrasının bereketli olması duâsıyla…
Selam ve Duâ ile..
Nişanım Ölüm,
Yaksın yüreğimi aşkın…
Yüreğime dokunan eller yansın.
Aksın gözyaşlarım,
Tek Sana, sadece Sana
Essin rüzgarlar,
Yıldırımlar dağlasın bağrımı
Pişmanlıktan inim inim inleyeyim.
Acı çekeyim aşka dair.
Savrulayım, kıvranayım, dağlanayım.
Ahım gafletime olsun bir tek.
Sıkıca bağlanayım ipine.
Kördüğüm atılsın gönlüme,
Dinmesin gözyaşlarım
Vuslata susayayım adeta,
Sevdanı kana kana içtiğim halde doymamalıyım.
‘’Bu kadarı yeter bana’’ cümlesini çıkarmalıyım lügatimden.
Hiç dinlenmeden Sen’i düşünmeliyim.
Emrin başımın tacıdır deyip, derin bir sükutla boyun bükmeliyim.
Teslimiyetim aczime örtü olsun
Setretsin,
Ayıplarımı, günahlarımı, ayıplarımı.
Tavizsizliğim imanımı arttırsın her dem.
Adın anıldığı an derinlere dalmalıyım,
Kalbim titresin, sızlasın, yansın!
Hasretin ilmik ilmik nakşolmalı hücrelerime,
Ben Sen’i, yine Sen’de bulmalıyım.
Her baktığım yerde Sen’i anmalıyım,
Sen’i duymalı
Sen’i konuşmalı,
Sen’i hatırlamalıyım.
Sen, Sen, Sen
Hep Sen
Tek Sen
Sadece Sen
…
Nişanım ölüm!
Düğünüm de Sana kavuşmam olsun Rabbim (c.c.)…
14 Ağustos 2009 Cuma
13 Ağustos 2009 Perşembe
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)